28 Haziran 2013 Cuma

You Got Mail

Kavun, Karpuz, Buzzz...

Kavun veya karpuzu küçük küpler halinde kesip buzdolabı poşetine koyun ve dondurucuda sertleşene kadar dondurun. Donduktan sonra blenderle meyveleri püre haline getirin. İşlem sırasında yumuşatmak için biraz su ve tatlandırmak için biraz şeker ve çok az taze zencefil kullanabilirsiniz. Püre haline geldikten sonra servis edilene kadar tekrar dondurucuya kaldırın. 



  


26 Haziran 2013 Çarşamba

LE PETIT PRINCE

Küçük Prensi, ilkokul yıllarımda okullar yaz tatiline girdikten sonra annemin zoruyla yazın sıcağında eve kapanıp okumuştum. Kitap sever bir çocuk olmama rağmen sanırım zorla okuduğum için çok fazla hatırlamıyorum. Sadece hayal meyal hatırladığım şeyler var kitaptan. 

Küçük Prens'in bir gün bu şekilde yeniden karşıma çıkacağı aklıma gelmezdi. Hayallerinin peşinde olan aşağıdaki bu Küçük Prens'in adı Luka. 12 yaşında ve çizdiği resimlerin içinde olmayı, fotoğraf sanatçısı ve aynı zamanda klinik psikolog olan Matej Peljhan sayesinde başarmış. 


Luka, Masküler Distrofi (kas zafiyeti) hastası. Günlük hayatta özgürce yaptığımız bir çok faaliyet Luka için bir hayal. Sadece parmaklarını hareket ettirebilse de, elektrikli tekerlekli sandalyesinin kolunu kullanabiliyor. Ayrıca eline kalem alıp kendisini resimleriyle ifade edebiliyor.  Buna rağmen , kendisine acınmasını ya da empati kurulmasını istemiyor. Pozitif kalmak ve hala yapabildiği şeylere odaklanmak istiyor. Peljhan, Luka'nın yaptığı resimlerdeki hayal gücünden yola çıkmış. Bir sohbetleri sırasında Luka ondan 'türlü türlü yaramazlıklar yaparken' fotoğraflamasını istemiş. Çizimlerindeki dünyanın içine girebilmeyi bu sayede başarmış. Ve Matej Peljhan da Küçük Prens ( Le Petit Prince) adını verdiği bu projeyle örnek bir işe imza atmış. 








Sanatçının hayatı da Luka kadar ilginç. Matej Peljhan 1967 Slovenya’da doğmuş. 10 yaşındayken arkadaşlarıyla 2. dünya savaşından kalma patlayıcı ıvır zıvırla oynarken bunların patlaması sonucu sağ elini ve gözünü kaybetmiş. Yıllarca acı verici tedavilere katlanmak zorunda kalmış. Çocuklara yardım etmek için her şeyi yapan bir klinik psikolog olmanın yanı sıra fotoğrafçı, sporcu, eş ve baba olmuş. (Dünyanın en zorlu triatlonlarından olan Ironman'i iki defa tamamlamış.) Şu an eşiyle ve üç çocuğuyla birlikte Ljubljana'da yaşamaya devam ediyormuş.

Ben adını "küçük prens" çalışmasını görene kadar hiç duymamıştım. Fotoğraflar dijital fotoğraf hileleriyle değil, çeşitli destekler ve kirişler kullanılarak çekmiş. Peljan, "Bir insanın perspektifini değiştirebilmesi gerekir. Luka bunun nasıl yapılacağını biliyor ve bizim de yapabileceğimizi kanıtlamamazı istiyor." diyor. Sanatçının, Küçük Prens ve diğer çalışmalarının sergilendiği sitesi www.mate.1x.com . Ziyaret etmenizi tavsiye ederim. 

Hayallerinin peşinden koşmamak için türlü bahaneler üreten herkesin Küçük Prens Luka’dan ders alacağını umarım. 

Ve Luka, dilerim tüm hayallerin gerçek olur...

Ve belki ben de bu yaşımda Küçük Prensi tekrar okurum. 

25 Haziran 2013 Salı

Güneş Kremleri Hakkındaki Çarpıcı Gerçekler

Yaz ve sıcaklar birden bastırınca, beyaz ötesi bir bebeğin beyaz ötesi annesi olarak bizim gibiler için yaşamsal önem taşıyan güneş kremlerinin sağlık açısından güvenli olup olmadığı ve güneş kremi seçimi konusunda yayın yapmayı görev bildim ve güneş kremi tercihini yaparken başvurulablecek en güvenilir kaynak Çevre Koruma Grubu (EWG: Environmental Working Group) tarafından hazırlanan EWG Skin Deep Sunscreens Raporundan tercüme edilen aşağıdaki uzuuun yazıyı buldum. Buyrun okuyun...


Güneş Kremleri: Ne Onlarla Ne De Onlarsız

Yanıkları önleme işlevlerinin ötesinde, güneş kremlerinin güvenlikleri ve etkinlikleri konusunda aslında pek az şey bilinir. Çevre Koruma Grubu’nun son raporunda açığa çıkan bazı rahatsız edici gerçekler onları tamamen hayatınızdan çıkarma konusunda aklınızı çelebilir. Ama doğru cevap bu değil. Güneş kremlerinin etkinlikleri konusundaki bilinmezlere rağmen halk sağlığı kuruluşları kullanılmalarını tavsiye ediyor- ama ‘ilk savunma hattınız’ olarak değil! Güneş kremini kurtarıcı görmek ve sürdüğünüzde tamamen korunduğunuzu düşünmektense yeri geldiğinde gölgeye çekilmek, koruyucu kıyafetler giymek ve öğlen güneşinden uzak durmak gibi ek tedbirler almak daha akıllıca.

Öncelikle güneş kremleriyle ilgili şaşırtıcı gerçeklere bir göz atalım:

1. Güneş Kremlerinin Cilt Kanserini Önlediğine Dair Fikir Birliği Yok
Güneş kremi üreticileri reklamlarında ürünlerinin kullanımının cilt kanserine yakalanma riskini ve güneş kaynaklı yaşlanmayı azalttığını söyleyebiliyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Sağlık Bakanlığı’na bağlı olarak faaliyet gösteren Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) de dahil olmak üzere bir çok halk sağlığı örgütü güneş kremlerinin cilt kanseri türlerinin bir çoğunu önlediğine dair çok az kanıt bulabilmiş. FDA, mevcut klinik çalışmaların, Koruma Faktörü 15′in üzerinde olan geniş spektrumlu güneş kremlerinin dahi tek başına cilt kanseri ve erken yaşlanmayı azalttığını göstermediğini söylüyor. FDA ayrıca, güneş kremi kullanımının ölümcül bir cilt kanseri türü olan melanomanın gelişimi üzerindeki etkisini inceleyen bir çalışmadan haberdar olmadığını da belirtmiş. Uluslararası Kanser Araştırma Kuruluşu IARC ultraviyole radyasyonundan korunmak için birincil olarak gölgede durmayı, kıyafet ve şapka kullanımını öneriyor. Bu bağlamda, cilt kanserinden korunmak için alınacak tedbirler arasında güneş kremleri ilk tercih olmamalı ve güneşten korunmak için tek yöntem olarak kullanılmamalı.

2. Güneş Kremlerinin Bazı İnsanlarda Cilt Kanserinin En Ölümcül Türüne Yakalanma Riskini Artırdığını Gösteren Bulgular Var

Bazı araştırmacılar, güneş kremi kullananların melanomaya yakalanma risklerinin arttığını tespit etmiş. Kimse tam olarak bunun sebebini bilmiyor ama bilim adamlarının yürüttüğü tahmine göre güneş kremi kullananlar daha uzun süre güneşte kaldığından daha çok radyasyon emiyor. Kremlerdeki kimyasallardan gelen serbest radikallerin güneş ışığı altında parçalanması ihtimali de bunda rol oynuyor olabilir. Diğer bir teori ise piyasaya 30 yıldır hakim olan zayıf UVA korumasına sahip, kalitesiz güneş kremlerinin bu sonuca sebep olduğu. Bir çok halk sağlığı örgütü güneş kremi kullanımını hala önerirken aynı zamanda gölgenin, kıyafetin ve zamanlamanın öneminin de altını çiziyor.

3. Piyasada Yüksek Koruma Faktörleri Onlarca Ürün Var Ama Daha İyi Olduklarına Dair Kanıt Yok

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) Koruma Faktörü 50′nin üzerinde olan güneş kremlerinin satışının yasaklanmasıyla ilgili bir yönetmelik teklifi hazırladı. FDA, bu teklifte, 50′nin üzerindeki Koruma Faktörü değerlerinin daha iyi koruma sağladığına dair klinik bulgu olmadığını göz önünde bulundurarak, 50′nin üzerinde Koruma Faktörü ibarelerinin tüketiciyi yanılttığını söylüyor. Bilimadamları da yüksek Koruma Faktör’lü güneş kremlerinin insanları güneşte çok uzun süre kalmaya sevk ettiğini düşünüyor ve bu kremlerin güneş yanığı oluşumunun geciktirmesi sebebiyle cilt tahribatı riskinin artmasından endişe duyuyorlar. Güneş kremi üreticileri bu yönetmelik teklifine kulak asmayarak 2012 yılında da yüksek Koruma Faktör’lü ürünleri satmaya devam ediyor. Çevre Koruma Grubu’nun 800 farklı güneş kremini analiz eden 2012 raporuna göre her 7 üründen 1′i 50+ Koruma Faktörü ibaresi taşıyor.

4. Çok Az Güneş Vücudun D Vitamini Seviyesini Düşürerek Sağlığa Zararlı Olabilir


Güneş kremleri vücudun D vitamini üretme gibi kritik bir işlevini yerine getirmesine mani oluyor. Vücuttaki D vitaminin temel kaynağı güneş ışığı ve bu vitamin sağlık için hayati önem taşıyor. D Vitamini kemikleri ve bağışıklık sistemini güçlendiriyor, göğüs, kolon, böbrek ve yumurtalık gibi çeşitli kanserin türlerine yakalanma riskini azaltıyor. Ayrıca vücutta bulunan hemen hemen her dokuyu yöneten binden fazla geni düzenliyor (Mead 2008). Anne sütü ile beslenen bebekler, koyu tenliler ve güneşe çok az çıkan insanlarda D vitamini eksikliğinin görülme riski daha yüksek. Bazı insanlar herhangi bir koruyucu krem sürmeden haftada bir kaç kere 10-15 dakika boyunca güneşe çıktıklarında yeterli seviyede D vitamini üretebiliyor. Ama bir çok insan da bunu başaramıyor. D vitamini ihtiyacı bir kişinin yaşına, cilt rengine, bulunduğu yerdeki güneş ışığının yoğunluğuna, dışarıda geçirdiği zamana ve kansere yakalanma riskine göre farklılık gösteriyor. D vitamini seviyenizi ölçtürmeye ve de mevsimsel olarak ya da yıl boyunca takviye almaya ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için doktorunuza danışmanız en iyisi.

5. Güneş Kremlerinde Yaygın Olarak Kullanılan A Vitamini Kanser Gelişimini Hızlandırıyor Olabilir

FDA tarafından yaptırılan bir araştırmaya göre retinyl palmitate adlı bir çeşit A Vitamini güneş ışığı altında cilde sürüldüğünde ciltteki tümör ve lezyonların ilerlemesine neden olabiliyor (NTP 2009). Güneş kremi endüstrisinin her 4 üründen 1′ine A vitamini eklediği düşünüldüğünde bu bilgi oldukça can sıkıcı. Üreticiler cilt yaşlanmasını önleyici antioksidan özelliğinden dolayı A vitaminini ürünlere ekliyor. Fakat güneş kremleri ev içinde kullanılan losyonlar ve gece kremlerinden farklı olarak güneş ışığı altında cilde tatbik ediliyor. Hayvanlar üzerinde bir sene boyunca yapılan FDA araştırmasında, her iki grubun da günde sadece 9 dakika boyunca yüksek yoğunlukta güneş ışığına maruz kaldığı durumda, A vitaminli krem sürülen hayvanların ciltlerinde sürülmeyenlere göre daha kısa sürede tümör ve lezyon oluşumu gözlenmiş. Güneş ışığı altında cilde sürülen A vitamininin ciltte hiperplazi denilen aşırı hücre büyümesine ve DNA’ya zarar veren serbest radikallerin oluşmasına neden olduğu bilim adamları tarafından bir süredir biliniyor. Tabii tüm bu bulgular, cilt kanserine karşı koruma sağladığı düşünüldüğü için tercih edilen güneş kremleri cephesinde soru işaretlerini artırıyor. FDA araştırmasından çıkan sonuçlar henüz nihai bir hüküm verilmesi için yeterli olmasa da Çevre Koruma Grubu şu an için A vitamini içeren güneş kremlerinden kaçınılmasını öneriyor (etiketlerde retinyl palmitate ya da retinol olarak geçiyor).

6. Güneş Kremleri Serbest Radikaller ve Cilde Zarar Veren Maddeler İçeriyor

Güneş ışıklarından kaynaklanan UV radyasyonu kadar güneş kremlerinde bulunan bazı kimyasallar da DNA’ya ve cilt hücrelerine zarar veren, yaşlanmayı hızlandıran ve kansere yol açan serbest radikallerin oluşumunu tetikliyor. Etkili bir güneş kreminin sebep olduğu zarardan daha fazlasının önlüyor olması gerekirken bir çok güneş kremi serbest radikallerin sebep olduğu hasarı önlemek yerine sadece güneş yanığı oluşumunu engelleyebiliyor. Güneş yanığına karşı koruma faktörü 15 ile 50 arasında değişirken ‘serbest radikalleri önleme faktörü’ için sadece 2 seviye mevcut. Tüketiciler çok az güneş kremi kullanıp bir de güneşte kaldıkları boyunca seyrek aralıklarla yeniden tatbik ettiklerinde güneş kremleri UV ışınlarının çıplak ciltte oluşturacağından daha fazla serbest radikal hasarına neden oluyor. Bu noktada Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’ne düşen görev ise UVA koruma standartlarının güçlendirilmesini sağlayarak güneş kremlerinin serbest radikal hasarını azaltıcı etkisini iyileştirmek.

7. Güneş Kreminiz Nano Maddeler Mi İçersin Yoksa Vücudun Hormon Dengesini Sekteye Mi Uğratsın? Siz Seçin!

İdeal bir güneş kremi güneş yanığına yol açan, bağışıklık sistemini baskılayan UV ışınlarını tamamen bloke ederken, serbest radikallerin zararlı etkilerini de engelliyebiliyor olmalı. Cilt üzerinde uzun saatler etkisini sürdürmeli ve UV ışıklarına maruz kaldığında zararlı maddeler oluşturmamalı. İnsanların doğru miktar ve aralıkla kullanabilmesi için güzel kokmalı ve cilde sürüldüğünde hoş bir his vermeli. Tüm bu kriterleri tek başına sağlayan bir güneş kreminin varolmaması şaşırtıcı olmasa gerek.Amerika’daki seçim cilde derinlemesine nüfuz ederek vücudun hormon dengesini sekteye uğratan ve stabilitesi düşük olan ‘kimyasal’ kremlerle, çinko ve titanyum gibi mikronize edilmiş nano mineraller içeren ‘mineral’ güneş kremleri arasından yapılıyor.

Çevre Koruma Grubu eldeki bulguları inceledikten sonra, mevcut seçenekler arasında en güvenli tercihin mineral içerikli güneş kremleri olduğuna karar verdi. Güneş altında yapıları bozulmayan ve cilt yüzeyinde etki gösteren mineral içerikli kremler bir çok güneş kreminde bulunmayan UVA koruması da sağlıyor. Mexoryl SX (ecamsule) de iyi bir alternatif fakat çok az kremde kullanılıyor. Tinosorb S ve M de çok iyi çözümler sunan fakat henüz Amerika’daki kremlerde kullanılmayan maddeler. Mineral içerikli ürünleri tercih etmeyen tüketiciler için en iyi alternatif ise UVA koruması için en az %3 oranında avobenzone maddesi içeren güneş kremleri. Tabii bu kremlerin hormon dengesini bozan kötü şöhretli oxybenzone maddesi içermediğine dikkat etmek gerekiyor. Bilimadamları ebeveynleri cilde derinlemesine nüfuz ederek kana karışan, hormonların işlevlerini sekteye uğratan ve toksik etkisi bulunan oxybenzone maddesi içeren güneş kremlerini çocuklarda kullanmamaları konusunda uyarıyor.

8. Avrupa Markalarının Güneş Kremi Formülasyonları Daha İyi

Avrupa’daki güneş kremi üreticileri ve kullanıcılarının daha fazla seçeneği var. Avrupa’da üreticiler formülasyonlarında kullanılmak üzere 27 kimyasal arasından seçim yapabilirken, A.B.D.’de 17 madde arasından seçmek durumundalar. Avrupa’da 7 farklı UVA filtresi ürünlere eklenebilirken A.B.D.’de bu sayı 3. Avrupa’da onaylanan fakat FDA tarafından henüz kullanımı onaylanmayan maddeler 5 kata kadar daha fazla UVA koruması sağlıyor. A.B.D.’deki firmalar 5 yıldan beri Avrupa’da kullanılan hammaddelerin FDA tarafından onaylanmasını bekliyor. FDA bu maddeleri onaylayana ve bazı aktif içeriklerin birleştirilmesi üzerindeki kısıtlamaları kaldırana kadar Amerika’daki güneş kremlerinin UVA koruması oldukça yetersiz kalmaya devam edecek.

9. FDA Tüketicileri Korumuyor

Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) 2011′in Haziran ayında güneş kremleri kategorisinde yeni etiketleme kuralları getireceğini duyurdu. Bu açıklamaya göre ‘zararlı ışınları engeller’, ‘suya dayanıklı’, ‘terlemeye dayanıklı’ gibi tüketiciyi yanıltıcı ifadelerin kullanımı yasaklanarak hangi güneş kremlerinin ‘geniş spektrumlu koruma’ sağladığı tanımlanacaktı. Ancak, FDA kısa bir süre önce bu yeni mevzuatın uygulanmasını 6 ay erteleyerek 2012′nin Aralık ayı ortasına öteledi. Ama yeni yönetmelik devreye girse bile bir çok açık uç kalıyor olacak. UVA korumasını düzenleyen standartlar hala çok zayıf ve bu yüzden de ’geniş spektrumlu koruma’ sağladığını ileri süren güneş kremlerinin %90′ı herhangi bir formül değişikliğine gitmeden bu iddasını sürdürebilecek. Zayıf bir standart, şirketleri ürünlerini iyileştirme ve daha etkili güneş kremleri geliştirme konusunda teşvik etmezken, ürünler arasındaki farkları da maskeliyor.

FDA daha hala Avrupa’da kullanılan yeni içerikleri ve içerik kombinasyonlarını etkinlik ve güvenlik açısından bir değerlendirmeye tabi tutmadı. Güneş kremlerindeki kimyasalların hormon dengesini bozucu etkilerini dikkate almayı planlamıyor. Yeni yönetmelik A vitamini gibi güneş altında kullanıldığında cilde zarar veren içeriklerin kullanılmasına izin veriyor. Bir çok güneş kremi güneş altında kolayca yapısal bozukluğa uğradığı halde, FDA üreticilerin güneş kremlerini stabilite açısından ölçümlemesini zorunlu tutmuyor.

10. Bebek ve Çocuklara Yönelik Güneş Kremlerinin Bazıları İyi Bazıları Yutturmaca


Çevre Koruma Grubu’nun bu yılki raporunda 180′e yakın bebek ve çocuk güneş kremi yer alıyor.

Sonuçlar karışık:

İyi haber: Bir çok marka bebek ve çocuk ürünlerinde daha güvenli , daha etkili içerikler kullanıyor. Bebek ve çocuklar için formüle edilen ürünlerin %63′ünde iyi derecede UVA koruması sağlayan etkili mineral içerikler bulunuyor.

Etiketleri dikkatli şekilde incelemeye devam etmeniz gerekse de kendiniz için de bir bebek veya çocuk güneş kremi alarak daha iyi bir seçim yapmış olacaksınız.

Üzerinde ‘Baby’ (Bebek), ‘Children/Kids’ (Çocuk) yazan güneş kremleri diğerlerine göre daha az oranda:

- Parfüm içeriyor. Parfümler bir çok kimyasalın karışımından oluştuğu için alerjilere ve daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Raporda yer alan çocuklar için geliştirilmiş güneş kremlerinin %72′si parfüm içermiyor. Bu oran diğer ürünlerde %54 seviyesinde.

- Oxybenzone içeriyor. Bu madde hormonları düzensiz hale getiren bir kimyasal ve çocuk ürünlerinin %37′sinde görülüyor. Diğer güneş kremlerinin %56′sında bulunuyor.

Çok da iyi olmayan haber: Raporda yer alan markalardan 16′sında çocuklara yönelik olduğu öne sürülen ürünlerin içerikleri yüzdelerine kadar büyüklere yönelik ürünlerinkiyle bire bir aynı. Banana Boat, Coppertone, Alba ve ThinkBaby markalarının da aralarında bulunduğu bu markalar için ürünlerinin üzerinde yazan , the “children” (çocuk) kelimesi bir pazarlama taktiğinden öteye gitmiyor ne yazık ki.


Kaynak: EWG’s Skin Deep Sunscreens Report


13 Haziran 2013 Perşembe

Uyurkızar

Cimcime'nin uyku düzeni Allaha çok şükür uzun zaman önce oturdu. Gece 21:30 da yatar. 2:00 civarı uyanıp sütünü içer sonra bazen sabaha kadar uyur bazen de arada uyanıp su ister. Bundan iki ay önce sadece uyurken kullandığımız emziğe baybay dedik. 3 gece az uyku ile idare ettik ama sonunda zafer bizim oldu. Derken Cimcime süte ve suya verdi kendini efkardan. Eskisinden daha sık, nerdeyse saat başı su ve süt ister oldu. Biberonun da emziği olduğu için kendince bir yol buldu tabi cadı. 

Gece sıvı alımının artmasında şöyle sorunlar var ;

Öncelikle böbrekler çok çalışıyor. Gece uykuda tüm organların iyice dinlenmesi gerek. Dolayısıyla daha fazla çiş yapılıyor. Çok fazla çiş bezden taşabiliyor ve farkedilmezse (bebek de anne de uyanmazsa) bütün gece ıslak kıyafetlerle uyumaya devam ediliyor ki bu da üşütmelere hastalanmalara sebep olabiliyor. Uykulu uykulu her gece üst baş yatak yorgan değişimi de anne için çok yorucu bir eylem. 

Bunun dışında fazla sıvı alımı gece uyurken reflüyü tetikliyor ve bebeğin rahatsız olmasına neden oluyor. Hele bir de yatmadan hemen önce muhallebi gibi bir şey yediyse kusmaya kadar gidebiliyor. 

Son olarak süt tatlı olduğu için dişleri çürütebiliyor. Bu nedenle doktorumuz 2 yaşından sonra gece sütünü kesmemizi önerdi. 

Biz de bu öneriyi dinleyip gece sütündeki mama oranını yavaş yavaş azaltıp iyice suya döndürmeye,  iyi doyan çocuk gece sütü istemez diyerek yatmadan bir saat önce muhallebi yedirmeye başladık. 1 saat reflü açısından önemli. Yatmadan önce sıvı alımını azaltmak adına ki bu tuvalet eğitiminde de var, yemekten sonra su verip bir daha yatana kadar 2 saat su vermiyoruz. Fakat hala ıslanma olayına çözüm bulamadım. Biberonu alınca geri vermiyor, almaya çalışınca uykusunda huysuzlanıp ağlıyor veya biberonun üzerine yatıyor. Sonra hareket ettikçe suyu ya yatağa ya direk kendi üzerine döküyor. Yani çişten başka ıslanma problemimiz de var. 

Bir de arada sırada acayip bir sinirle gece yarısı bağırıyor, ayaklarını yatağa vutuyor, kafasını sağa sola çeviriyor. Su veya süt verdikçe biberonu itiyor, diretirsen tokatlar savuruyor. Önceleri uyandı sanıyordum ama sonra aslında hala uyuyor olduğunu farkedip bayağı bir korktum. Doktora sordum hemen uyurgezer falan gibi bir şey mi diye yok çok sık kabus görür bu yaşta çocuklar dedi. Zaten bizimki uyurgezer değil uyurkızar.  

Bakalım gece sütünü tamamen bırakınca halimiz ne olacak ? 


11 Haziran 2013 Salı

Kaybolma Hali Acil Durum Kuralları

3 yaşından itibaren başlayan bireyselleşme ve kendini ispat etme davranışlarının hangi durumlarda, onun güvenliğini tehlikeye atabileceğini o yaştaki çocuğunuza nasıl anlatırsınız?

a) Kalabalık ortamlarda kendi başını alıp gitmemesi için onun elini hiç bırakmam, bırakmasına izin vermem, gerekirse kucağımda taşırım


b) Gitmeden önce ona ne yapması gerektiğini anlatırım, ve ona uygun davranmasını beklerim. Şayet davranmazsa ve başını alıp gitmeye kalkışırsa ona hatırlatmaya çalışır, gerekirse kızar ve ceza veririm. Ki bu genellikle hep birlikte eve dönme cezası olarak uygulanıyor.

Çocuğun anlama kapasitesiyle orantılı, daha küçük 2-3 yaşındakiler için genelde a şıkkı uygulanırken, 3-4 yaşındakiler için daha çok b şıkkı uygulanıyor sanırım.


Peki diyelim ki herşeye rağmen bu kalabalık ortamda çocuğunuzu kaybettiniz, çocuğunuz ne yapması gerektiğini biliyor mu?

Bir iki saniye içinde kaybolabilirler çünkü çok hızlı hareket ediyorlar ve küçük oldukları için sizin farketmeyeceğiniz yerler girebiliyorlar. Biz minicik mağazanın içinde yeğenimi kaybedip , aramak için mağazanın dışına fırladığımızda kendisinin vitrine girip boncuklu kolyelerle oynadığını görmüştük.

Ben yakında bu yaştaki küçük çocukların bileklerine filan takılacak, vücuda zarar vermeyecek, GPS sinyali yollayabilecek ve bir akıllı telefonla haberleşebilecek ucuz bilekliklerin çıkacağını düşünüyorum. Çok mu bilim kurgu sizce? Bu konunun ne kadar etik olduğu, bu gibi cihazların kaç yaşına kadar çocuk haklarını ihlal etmediği ayrı bir tartışma konusu olur. Anne olarak çocuğumun her yaptığını bilmek isterim (miyim acaba emin olamadım aslında) ama bakalım aklı erince o her yaptığını bilmemi isteyecek mi? Neyse dediğim gibi bu ayrı birkonu.

Rüyadan uyanıp geleneksel yöntemlerle ilerlersek çocuğumuza kaybolma gibi acil durumlarda ne yapması gerektiğini tekrar tekrar anlatmak gerek.

Kural 1: Kaybolduğunda anneni-babanı aramak için dolaşmaya başlamayacaksın. Durduğun yerde bize isimlerimizle (anne/baba olarak değil) seslenmeye başlayacaksın.


Kural 2. Bulunduğun yerde bizi bulması için en güvenli insanı tespit etmeye çalışacaksın. Bu bir mağazada kasiyer olabilir, havaalanında güvenlik görevlisi veya polis gibi üniformalı biri olabilir.


Kural 3. Eğer bir yabancı sana gelip, elini tutup ‘Benimle gel’ diye seni götürmeye çalışırsa, yüksek sesle ‘HAYIR, sen benim annem/babam değilsin, ben kendime yardım edebilirim‘ diye bağıracaksın.

Dışarı çıkarken ceketine, pantalonuna ebeveynlerin telefonları, adresler ve isimlerin yazdığı bir kart koyulabilir. Ayrıca Jennifer Moore Mallinos'un Kayıp Çocuk Odası adlı kitabına da bir göz atmanızı tavsiye ederim. Yukarıdakine benzer durum ve kuralları eğlenceli bir dille anlatan bir çocuk kitabı. 




Bu deneyimi hiç kimsenin yaşamasını istemem , önlem almak ihtimalleri azaltabilir. Ben yine de elimi bırakmaması için elimden geleni yapmaya çalışırım.