31 Temmuz 2013 Çarşamba

Çocuk Ve Odası

Cimcime doğmadan aylar önce başladım çocuk odası fotoğraflarına bakmaya ve binlerce foto inceledim, fikir topladım. Amacım önceleri şirin bir kız odası yapmaktı fakat zamanla odayı çocuğun gelişimine uygun olarak düzenlemenin daha yararlı olduğunu farkettim. Bu yüzden küçük hanıma iki oda tahsis ettik. İlk oda yatak odası ; evin arka ve sessiz tarafında, ebeveyn yatak odasının hemen yanında, uyumak veya uyanınca sesini kolayca duyurmak anlamında çok stratejik bir konumda. İkinci oda oyun odası olarak kullanılan eski oturma odamız. Diğerine göre evin daha güneşli bölgesinde. Bu oda Cimcime büyüdükçe şekil alan, gelişimini destekleyici şekilde dizayn edilen bir oda halinde. Yani hala yapım aşamasında.





Yatak Odası : 

Uyku danışmanlarının söylediğine göre yatak odasında perdeler kalın , ışığı geçirmeyen, koyu renkli kumaşlardan olmalıymış. Fakat koyu renkler bizim odanın beyaz mobilyasına uymadığı için (eee biraz da estetik tabii) biz panjur yaptırıp perdeleri pembe tül ve pembe papatyalı beyaz kalın güneşlik şeklinde seçtik. Yatak zamanlarında panjurları indirip zifiri karanlık bir oda elde ediyoruz. Çünkü insanları rejenere eden, dinlemesini, tamir olmasını sağlayan, bağışıklık sistemini güçlendiren melatonin hormonu karanlıkta salgılanıyormuş. Böylece uyku derinleşip kalitesi arttırıyormuş. Buna bağlı olarak dinlenmiş ve rejenere olmuş hipofiz bezi çok daha fazla büyüme hormonu salgılayabiliyormuş. Kısacası işin gerçeği uyusunda büyüsünde değil “karanlıkta” uyusunda büyüsünmüş. İşte biz bu bilgilerin ışığında pardon karanlığında seçtik perdelerimizi. Ayrıca özellikle yazın çok erken doğan güneş kızımızı rahatsız etmediği için uyku süresi de uzamış oluyor

Yürüyebilen bir çocuk kendi yatağına kendisi çıkabilmeli ve inebilmeli. Cimcime yürümeye başladıktan sonra karyolanın sürgülü korkuluğunu sökmemiz gerekirdi fakat çok dönerek yattığı için cesaret edemedik. Aşılması gereken sevimsiz engelleri ortadan kaldırınca uyumaya gitmek daha eğlenceli olabilir. Yatağın kenarına ve yere minderler yerleştirerek yumuşak bir geçiş yapılabilir. Montessori anlayışıyla dizayn etmek isteseydik küçük bir yer yatağı yeterli olurdu. 



Yatağını elde üretilen organik yataklardan seçmek isterdim ama çok pahalılar. Biz de anti-allerjik ve ortopedik özellikleri olan bir yatak seçtik.

Yerler parke, çoğu yerde halı yok. Cimcine için anti allerjik, kısa tüylü bir halı tercih ettik. Hoş evde kedi olduğu için halıdan dökülen tüy ihmal edilebilir. 

Şifonyer ve Elbise dolabımız aşağıdaki resimde olduğu gibi çocuk boyunda değil maalesef. Ben de alt raflara havlu, çorap, iç çamaşırı, toka, şapka, çanta gibi aksesuarlarını koydum özellikle, kendisi alıp yerine koyabiliyor. Hadi kızım banyoya deyince koşup çekmeceden havlusunu alıyor. Dolabın askılık kısmı yüksek ama asılması gerekmeyen giysileri yine boy hizasında tutmaya çalıştım. Yaz mevsiminde yazlık giysiler, kış mevsiminde kışlık giysiler. Böylelikle giymek istediği herhangi bir şey varsa, seçip giymeye çalışmayı başarabilir. 


Aydınlatma konusu bizde biraz değişik. Bizim evdeki tüm lambalar antikadır (her anlamda). Hamileyken dükkan dükkan gezip hem çocuk odasına hem de odanın renklerine uygun lamba aramıştık günlerce. Sonunda bulduk da. 1930’lardan kalma üzerinde sallanan at çıngırak falan gibi figürlerin olduğu geniş ve basık bir silindiri andıran pembe opalinden bir lamba bizimki. Çocuk odasına uygun çünkü ampul hem camın içinde (bir nevi dev karpuz lamba) hem de tavana dönük, yani direk ışık gözüne girmiyor çocuğun. Renkler de odaya uygun, daha ne olsun. Bu arada tasarruflu ampullerin ciddi oranda radyasyon yaydığını söylüyor uzmanlar. Ne kadar doğru bilmiyorum, henüz araştırmadım. Ama ışığı yakınca geç yandığı için ben zaten çok sevmiyorum. O yüzden yatak odalarına takmadım. 

Oyun Odası : 

Yatak odasında sadece Cimcimenin uyku arkadaşı kahverengi bir tavşan (tayban) bulunuyor. Bunun dışındaki tüm oyuncaklar oyun odasında duruyor. Daha önce yerden tavana kadar olan kitaplığı Cimcimenin boyunda ikiye böldürüp oyuncak rafı yaptık. Kitaplar ve oyuncaklar hep elinin altında açık raflarda duruyor. Biz aslında bunu yüksek raflı dolaplara kızımızın tırmanabileceğini, her ne kadar duvara monte edilse bile yüksek olduğu için devrilebileceğini, sallandığı zaman üzerinde bulunan eşyaların aşağı düşebileceğini düşünerek yaptık. Fakat bilmeden Montessori felsefesine uygun davranmışız. Ayrıca oyuncaklarını çocuğun göreceği şekilde dizmek hafıza ve mantığın gelişmesini sağlarmış. 







Kitapların da üst üste veya yan yana  değil kapaklarının görüneceği şekilde dizilmesinde fayda var. Böylece kitapları kapaklarından tanıyabilir. Bu yaşlarda kitaplar kapağa göre değerlendiriliyor.  
 


Kitaplığı yukarıdaki gibi özel imal ettirmek yerine İKEA'da satılan baharatlık raflarını kullanarak aşağıdaki gibi kendiniz de yapabilirsiniz. 


Odanın bir duvarını da “Boyama Duvarı” ilan ettik. Aslında Cimcime bu kararı kendisi verdi. Kalemi eline aldığı ilk anda koşup o duvara çizgiler yapmaya başladı. Fakat boyaların duvardan kolay çıkmadığını ve bu yüzden duvarda yer kalmadığını farkettik. Durumun başka duvarlara şıçramaması için duvara çok büyük bir koliyi açarak yapıştırdık. Daha sonra ana okullarında kullanılan ve üzerine sanat etkinlikleri yapılan 1x2 m boyutlarında kese kağıdı renginde bir kağıt bulduk. Koliden daha ince olduğu için zaman zaman yırtılıyor ama olsun. Beyaz olsa daha iyi olur tabi. Yine de işimizi görüyor. Ayrıca güzel çizimleri kesip saklayabiliyorsunuz. Thicibo'da satılan kapakları kara tahta görünümlü elbise dolabı da resim çizim faaliyetleri için çok uygun. 


Duvarın üst kesimlerine de harf ve rakam çıkartmaları yapıştırdım. Henüz öğrenmesini beklemiyorum ama göz aşinalığı olsun istedim. Oyun aralarında rakamları gösterip sayıyoruz. Mesela zıplayacaksak önce üçe kadar sayıyoruz. Bazen “biy iti üttt dodo did biti midi” diye sayıları kendi kendine saydığını duyuyorum. (üçe kadarı doğru sonrası atmasyon). Harf ve sayı yerine flash kartları da duvarlara bordür gibi kullanabilirsiniz. 


Emekleme sürünme dönemlerinde odasında ayna da bulundurmak faydalı. Yerden kendini görebileceği şekilde bir ayna yerleştirilmesi kendini incelemesine olanak sağlayacaktır.  


Odada kanepemiz var ama genelde yerde oturulduğu için yine anti allerjik, kısa tüylü bir halı tercih ettik. Biz kullanmadık ama kauçuk matlar da özellikle yeni yürüme döneminde faydalı olabilir. Aydınlatma yine daha önce bahsettiğim yatak odasındakine benzer bir antikaydı fakat temizlemek isterken kırdık. Şimdilik idareten kelebekli bir aydınlatmamız var. 

Açık raflar , boyama duvarı falan lafta çok güzel şeyler ama oda normal zamanlarda harp alanı gibi görünüyor. Dağınıklığı biraz azaltabilmek için IKEA’dan büyük kutular alıp üzerlerine hayvan çıkartmaları filan yapıştırmıştım fakat kutuların üzerine çıkıp yere atlamaya, üst üste koyup basamak yapmaya, kafasına geçirip oraya buraya çarpa çarpa koşmaya (oyun icat etme kapasiteleri sonsuz) başlayınca kutuları kaldırmak zorunda kaldım. Şimdi aşağıdakilere benzer daha küçük kutularla idare etmeye çalışıyoruz. 


Okula başlayınca oyuncakları da azalttım zaten. Daha çok kitapları, legoları ve puzzleları sürekli ortalıkta bırakıyorum. Diğer oyuncakları toplayıp kaldırıyorum, aradan biraz zaman geçtikten sonra tekrar çıkarıp veriyorum yeni alınmış gibi sevinerek oynuyor. Oyun zamanları raflardaki tüm oyuncaklar, legolar ve kitaplar yerde oluyor. Öyle ki bazen basacak yer bulamıyor insan. Ama çocuğumun mutluluğu için titizlikten, düzen takıntısından ödün vermem gerekti. Ne yapalım 2 yaşında bir çocuktan tertip düzen bekleyemeyiz. O oyuncaklar da oynansın diye alınıyor, raflarda düzenli düzenli duracaklarsa oyuncakçı dükkanında zaten öyle duruyorlar, orada kalsınlar. 


Tertip ve düzenden önce öğrenilmesi daha öncelikli olan özgüven, özsaygı, disiplin, hayal gücü, okuma sevgisi, kendi kendine yetebilme, mantıklı düşünme, analitik düşünce, pratik düşünce gibi özellikler var bu hayatta. Bu özelliklerin %70’i çocuk 7 yaşına gelene kadar oluşuyormuş. O nedenle, odanın bir duvarını boyama duvarı yapmak ruhunu, oyuncaklarını göreceği şekilde dizmek hafızasını ve mantığını, dolabından istediği giysiyi çekip giymek özgüvenini geliştirecektir diye düşünüyorum. Tertipli olmak zaman içerisinde örnek göre göre kazanılabilir. 

30 Temmuz 2013 Salı

Etin Sertliğini Anlatan Parmak Testi

Etin nasıl piştiğini anlayabilmek için iki yöntem var: Biri et termometresi kullanmak, diğeri ise parmak testi yapmak. Et termometresi kullanmanın kötü tarafı; etin üzerinde delikler açıldığından, etin içinde kalması gereken suların dışarı akması. Bu yüzden özellikle bonfileleri parmak testiyle kontrol etmek çok daha iyi bir yöntem.


1. Pişmemiş – Hala Çiğ Et



Avcunuzu açın ve elinizi serbest bırakın. Diğer elinizin baş parmağı ile elinizin resimdeki bölgesine bastırın. Daha pişmemiş bir bifteğin kıvamı bu şekildedir.

2. Çok İyi Pişmiş Et



Baş parmağınızla serçe parmağınızı birleştirin. Avcunuzun etli kısmına bastırın. Çok iyi pişmiş etin sertliği böyle olmalıdır.

3. Orta Pişmiş Et



Baş parmağınızla yüzük parmağınızı birleştirin. Avcunuzun etli kısmına bastırın. Orta pişmiş etin sertliği böyle olmalıdır.

4. Az Pişmiş Et




Baş parmağınızla işaret parmağınızı birleştirin. Avcunuzun etli kısmına bastırın. Az pişmiş etin sertliği böyle olmalıdır.

Haydi afiyet olsun.

26 Temmuz 2013 Cuma

3. KÖPRÜYE NEDEN KARŞIYIM?

Bu yazı bir ortak yayındır. Bugün, benzer düşünceleri paylaşan birçok blog yazarının blogunda bu yazıyı göreceksiniz. 

Yazıyı hazırlayan Banu Conker ve İrem Afşin’e teşekkür ederim. Uzun zamandır aklımı kurcalayan, oturup kaleme alamadığım düşüncelerimi net ifadelere dökmüşler, istatistiklerle belgelemişler. 

***

3. KÖPRÜYE NEDEN KARŞIYIM? / #KöprüdegilTopluTasima


Ben bir anneyim. Anne olmak sadece doğurmak değildir. Anne olmak geleceği yetiştirmektir. Bir çocuk gelecek için yatırımdır. Çocuklarımızın sağlıklı olması en büyük servetimizdir. Bunun için de sağlıklı yiyecekler, kirlenmemiş, yok edilmemiş bir doğaya ve temiz suya ihtiyacımız var.


Ben İstanbul’da yaşayan bir anneyim. Kış geldiğinde şehrin üstüne inen kirli hava pusunun altında nefes almaya çalışıyoruz. Ben çocuğumun temiz havayı içine çekmesini, toprağın kokusunu duymasını istiyorum, çünkü bunu ona borçluyum. Kızılderililerinin dediğine inanıyorum, “biz dünyayı çocuklarımızdan ödünç aldık”. Dünyayı daha iyi bir şekilde onlara geri vermeliyiz.


Yaşadığımız şehirde doğa rant hırsı ile uzun yıllardır fazlasıyla tahrip edildi. Şimdi bir de yıllardır konuşulan 3. Köprü’nün yapımına başlandı. 
Eğer 3. Köprü yapılırsa; trafik için çözüm olmayacak, ancak çevreyollarının kenarları yeni sitelerle doldurulacak. 
Eğer 3.köprü yapılırsa, zamanla ormanların içindeki su havzaları ortadan kalkacak ve susuzluk sorunu ile yüzleşmek zorunda kalacağız. 
Eğer 3. Köprü yapılırsa, suların kirlenmesi çevrenin daha da sağlıksız olmasına neden olacak. 
Eğer 3. Köprü yapılırsa, sadece İstanbul değil, Kocaeli ve Çatalca yörelerindeki verimli topraklar da beton yığınlarıyla kaplanacak. 
Eğer 3. Köprü yapılırsa, İstanbul’un giderek azalan yeşil alanları hızla iyice küçülecek, sıcaklık dayanılır olmaktan çıkacak. 


Böyle bir şehirde nasıl yaşayacağız? Çocuklarımızı büyütmek istediğimiz şehir bu olabilir mi?


İstanbul’un ilk Boğaz Köprüsü 1973’te, ikincisi 1988’de açıldı. O zaman gösterilen gerekçeler, iki kıta arasındaki ulaşımı kolaylaştırmak ve trafik sorununu çözmekti. Ama sorun, yıllar geçtikçe daha da içinden çıkılmaz hale geldi.

Çünkü köprüler trafiği azaltmıyor, aksine kendi trafiklerini yaratıyor.

Çünkü köprülerin taşıdıkları yolcu değil araç!


Birinci köprü açıldıktan bir yıl sonra:

Boğazı geçen insan sayısı yüzde 4 artarken

Boğazı geçen araç sayısı yüzde 200 arttı!


İkinci köprü açıldıktan sonra bugüne kadar:

Boğazdan geçen insan sayısı yüzde 170 artarken

Boğazdan geçen araç sayısı yüzde 1180 arttı!

Yolcuların yüzde 63’ünü taşıyan toplu taşım araçlarının köprü trafiğindeki payı yüzde 10

Yolcuların yüzde 37’sini taşıyan özel araçların köprü trafiğindeki payı yüzde 90


Özel araçların yarattığı trafik sıkışıklığını karşılamak için İstanbul Boğazı’na 2020 yılında 7 köprü, 2040 yılında 70 köprü yapılması gerek! Köprülerle örtülmüş bir boğaz hayal edebilir misiniz?


Ben bir anneyim, çocuğum için 3. Köprü’nün yapılmasına karşıyım.


Trafiği çözmek istiyorsanız toplu ulaşımı arttırmanızı istiyorum. Trafiği çözmek istiyorsanız, bilinçli araç kullanımının yaygınlaştırılmasını istiyorum.


Köprü değil, sağlıklı yaşam ve çevre için bilinçli toplum ve toplu taşıma istiyorum!


Sizleri 3. köprüyü engellemek ve daha iyi bir geleceğe sahip çıkmak için sosyal medya üzerinden yetkililere baskı yapmaya çağırıyorum.


25 Temmuz 2013 Perşembe

Kırmızı Kullanmak Cesaret İster...


Dişi, seksi ve odak noktası olmak için bir tek kırmızı ruj yeter. Ama hiç bir zaman kırmızı bir ruju alıp direkt dudağıma sürmüşlüğüm yoktur. Mutlaka başka ton ve renklerle karıştırıp kendi tenime göre renkler çıkarırım. Sonra da nasıl yaptığımı bir türlü hatırlayamam orası ayrı konu. Meğer ben karıştırıp karıştırıp senelerdir ahududu kırmızısı denen rengi arıyormuşum. 



Siz de hangi kırmızı bana uyar diyorsanız buyurun okuyun. 

MERCAN




Esmer tenli kadınlar için uygun mercan kırmızı, tam anlamıyla göz alıcı! Dikkat çekici bu ton, yüzü aydınlattığı için orta ve koyu tenli kadınlarda mükemmel durur. Ancak renk tonunun kahverengiye kaçmaması önemli, yoksa yüzünüz solgun görünebilir. 

Teniniz ne kadar koyuysa rujunuzun tonu o kadar iddialı ve koyu olabilir. Aklınızda bulunsun: Mercan ve turuncu dudaklarda yanaklar için ‘terracotta’, kayısı allık kullanılmalı. Fuşya veya pembe tonlardan uzak durun, çünkü bu tonlar turuncuyla uyumsuz durur.

AHUDUDU 
KIRMIZISI 



Açık ve hafif bronzlaşmış tenli kadınlar için uygun. Ahududu kırmızısının hem soğuk ve mavimsi hem de sıcak nüansları bulunuyor. Açık tenliyseniz her tonunu kullanabilirsiniz. Ancak çilleriniz varsa ve saçlarınız kızılsa bronz bir tonu seçmelisiniz.

Ahududu kırmızısı yüze canlılık verir ve dişlerin beyazlığını vurgular. Eğer bu ton size fazlasıyla parlak geliyorsa, ruju parmaklarınızla uygulayarak yumuşatabilirsiniz.

BORDO



Açık renkli, ‘Pamuk Prenses’ tenli kadınlar için uygun bordo kırmızı, olgun vişneleri andıran, ağır bir tondur. Güçlü bir vurgu yapan bu ton, çok açık tenli ve koyu renk saçlı kadınlara yakışıyor.

Tenin çok solgun durmaması için yanakları mutlaka allıkla canlandırmak gerekir. İnce bir eye-liner ve siyah rimelle son derece zarif bir etki yakalarsınız. Far kullanmayın, yoksa makyajınız fazlasıyla ağır durabilir.

FERRARI KIRMIZISI



Pembemsi tenli kadınlar için uygun Ferrari kırmızısı, soğuk ve maviye kaçan bir tondur. Saydam, pembe ve kızarmaya yatkın bir tene sahipseniz, bu ton sizin için çok uygun.

Çok koyu tonları tercih etmeyin çünkü bu tonlar sizi solgun gösterebilir. Boyanın dudak konturunda dağılmaması için ruju sürmeden önce pamuk çubuğu pudraya batırıp dudak kenarlarınıza sürün. Böylece rujunuz dağılmayacaktır.

DOMATES 
KIRMIZISI



Domates kırmızısı, çok sıcak ve yoğundur. Sarı renk partikülleri ağırlıktadır. Bu yüzden sarımsı tenlere uygundur. Bu kırmızı tonunun mat nüansları da yüzünüze ışıltı getirir.

Renk tonu ne kadar koyuysa dudaklar da o kadar ince görünür. Dolayısıyla epey açık bir ton olan domates kırmızısı ince dudaklarda da rahatlıkla uygulanabilir.

RUJ SÜRMENİN İNCELİKLERİ  

1. Baz yapın
Dudak balm’ı sürün ve birkaç dakika sonra diş fırçasıyla masaj yapın. Çatlamış dudaklarınız yumuşayacaktır.

2. Temeli unutmayın
Rujun daha kalıcı ve yoğun olması için dudaklarınıza ve çevresindeki cildin üzerine çok ince bir tabaka fondöten sürün, örneğin kompakt fondöten...

3. Kontur çizin
Balmumu oranı yüksek, yumuşak bir dudak kalemi seçin. Dudak kalemi, boyanın dudak çevresindeki çizgilerin içine akmasını önleyecektir. Dudağın ortasından başlayarak çizgiyi üst ve alt dudaklarda kenarlara doğru çizin. Dudak kaleminin renk tonu rujunuza uygun olmalı.

4. Ruju sürün
Kırmızı ruju dudağın bir kenarından başlayarak bir fırçayla ortaya doğru sürün. Konturlarda fırçanın ucunu kullanın. Dudağın geniş alanlarını boyamak için fırçayı yatay şekilde tutun. Dudaklarınızı kâğıt mendile bastırın ve ikinci bir kat ruj sürün.

MÜKEMMEL KIVRIMLAR İÇİN DUDAKLARA KONTUR

İnce Dudaklar
İnce uçlu, yumuşak bir dudak kalemiyle doğal dudak konturunun dışını çizin.

Doldun Dudaklar
Doğal dudak konturunu kalemle içeriden çizin ve dağıtın.

Eşit Olmayan Dudaklar
Üst dudağınız alt dudağınıza göre inceyse, çizgiyi sadece üst dudakta, doğal konturun biraz dışında çizin. 

Asimetrik dudaklar
Dudak kalemiyle yamuk olan bölgede doğal konturun dışında bir çizgi çizin.

KÜÇÜK S.O.S REHBERİ

✔ Rujun dişlere bulaşmaması için
İşaret parmağınızı ağzınıza yerleştirin ve ‘plop’ sesi çıkaracak şekilde parmağınızı dışarı çekin. Boyanın fazlası böylece parmağınızda kalır.
✔ Ruj dudak kenarı çizgilerinin içine akıyorsa pamuk çubuğu makyaj temizleyiciyle nemlendirin ve konturları düzeltin. 

Kaynak : Seninle Dergisi

24 Temmuz 2013 Çarşamba

On dönüm bostan, yan gel yat Osman

Annelik yan gelip yatma yeri değildir ama bazen annelerin de dinlenmeye ihtiyacı vardır. İşten yorgun argın eve döndüğünüzde enerjik biçimde size saldıran çocuğunuzu aşağıdaki oyunlarla oyalayabilir, biraz da dinlenmiş olursunuz. İstirahat gerektiren rahatsızlıklar ve kırık çıkık gibi yerinizden kalkmanızı engelleyen durumlarda da bu oyunlar yardımınıza koşabilir. 

Aşağıdaki oyunların büyük bir kısmını Cimcime ile uydurduk, bazılarını da okulumuzdaki öğretmenlerden öğrendim. Bu tip oyunlar ana okullardaki "yaratıcı drama derslerinde" de öğretiliyor. Mesela annem bebek oldu oyununda bazen resmen içim geçiyor, o da bebeği uyanmasın diye fısıltıyla ninni söylüyor, uyanıp ağlayınca sarılıp öpüyor, saçlarımı seviyor ve eee eee diye yeniden uyutmaya çalışıyor. Çocuğunuzda kendi yansımanızı görmek de ayrı güzel bir duygu. 

1. Popomun üzerinde ne var? : Yüz üstü yere yatın. Çocuğunuz değişik değişik oyuncakları poponuzun üzerine koyacak siz de “acaba popomun üzerinde bir araba mı var?” diye tahminde bulunacaksınız. Annesinin “popom” dediğini duymak bile miniği eğlendiriyor. Peluş tavşanına “baaak anni popo” diye gösterip gülüyor. 


2. İşte sahnelerin genç yıldızı : En güzel tütüsünü giydirin (yada kıyafetini), eline saç fırçasını verin sizin için dans edip şarkı (genelde Pepe repertuvarından) söylesin. Siz önce sunucu olup küçük yıldızınızı sahneye davet edin sonra da en büyük hayranı olarak yüreklendirici tezahüratlar ve bol bol alkış yapın. Pepe repertuvarının ne kadar geniş olduğuna şaşıracaksınız. 


3. Yaşlı teyzeden hikayeler : Çok yaşlı bir teyze olduğunuzu, yaşlılıktan yerinizden kalkamadığınızı, anlatacak önemli bir hikayeniz olduğunu fakat bu hikayeyi ancak çocuğunuzun size getireceği objelere bakarak hatırlayabildiğinizi düşünün. Çocuğunuz evde dolaşsın size peluş oyuncaklar, yastıklar, pijamalar, dergiler vs. getirsin siz de bu objelere bakarak hikayeler uydurun. Mesela sadece sarı şeyleri getir diyerek yönlendirme yapabilir, oyunla renkleri öğrenmesini sağlayabilirsiniz. Hikaye sararsa uzun süre oyalayabilirsiniz.

4. Bana bir kitap oku bebeğim : Küçüğünüzden kendi sevdiği kitaplarından birini size okumasını isteyin. Bazen kitabı hatırlayacak ve sahneleri ezberden söyleyecektir. Bazen de uyduracaktır. Bizimki henüz uydurma safhasında. İlgiyle dinleyin ve anlattıkları hakkında motive edici jestler yapın. Hayal gücünüzü de geliştirmiş olursunuz. (kendinizin hayal gücünü tabi ki, zira onlarınki zaten çok geniş) 




5. Beraber boyayalım : Yatağa uzanıp boyama kitabını beraber boyayın. Çizgilerin içinde kalması için teşvik edin. (Sınırlı boyama)

6. Doktor neyim var? : Çocuğunuz doktor olsun siz hasta. Sizi baştan ayağa muayene etmesi, için "ayağım ağrıyor , dizim ağrıyor" diye yönlendirin. Sonra da öperek tedavi, ilaç ve pansuman en az yarım saat alır. Hatta boş bir enjektör bulursanız size iğne bile yapabilir bu doktor. Boş ilaç kutuları , pamuk gibi şeyleri uzağa koyun. Eczaneye gidip alması gereksin. 


7. Ne çizdim ben şimdi? Yatağa uzanıp deftere bir şeyler çizin çocuğunuz bunun ne olduğunu bilmeye çalışsın. Mesela köpek çizince havlayarak köpek gibi dizlerinin üzerinde koştursun. Basit bir Pictionary. 

8. Eve paket teslimi : Çocuğunuz size teslim edeceği herhangi bir oyuncağını paket kağıdı, bir parça kumaş veya gazete kağıdı ile paketlesin, bağlasın. Sonra odanız kapısını çalıp “Postaaa” diye bağırsın. İçeri davet edip postanıza kavuşun. Paketi açıp içindekileri çok beğendiğinizi belirtmeyi ihmal etmeyin. Bir nevi posta güvercini. 

9. Emret kom'tanım : Kendinize yastıklardan bir kale yapın. Küçük askeriniz kaleyi ele geçirip sizi zindandan kurtarmaya çalışsın. Siz zindan da olduğunuz için size yemek ve su getirsin. 

10. Buyurun Kraliçem : Siz öyle heybetli bir kraliçesiniz ki hiç yerinizden kalkmazsınız. Her şey bir emrinizle ayağınıza gelir. Minik kulunuza emredin her şeyi ayağınıza getirsin.

11. Oyun hamurundan açma börek : Değişik renkli oyun hamurlarını, kırtasiyelerde satılan minik oklavalarla açın içine başka renklerden peynir , ıspanak havası verdiğiniz malzemeleri koyun, sarıp mahsusçuktan fırına verin, lezzetli börekler yapın. Mahsusçuktan piştikten sonra sakın afiyetle yemeyin.  


12. Tam vücut bakımı : Çocuğunuz saçlarınızı fırçalasın, bacaklarınıza, kollarınıza krem sürsün, minicik elleriyle sırtınıza masaj yapsın. 

13. Annem bebek oldu : Siz bebek olun, acıktığınızda sizi beslemesine, ninniler söyleyerek sizi uyutmasına, ağladığınızda size sarılıp avutmasına izin verin. Genelde onun uyuma yemek yeme alışkanlıklarını taklit edin. 

14. Alışverişe gidiyorum : Değişik meyve ve sebzeleri salonda farklı farklı yerlere koyun. Sonra çocuğunuzu alışveriş için manava veya bakkala gönderin. Mesela önce havuç alıp gelsin sonra elma alsın. Bir süre sonra getirdiklerinden beraber yemek yapın. Bu yemeği yiyebilirsiniz. 

Ohhh valla yattığın yerden çocuk idare edebilmek süper bir şey. 

23 Temmuz 2013 Salı

Gurme Bebek

Yemeyen bir çocuk annesi olarak internette en çok aradığım şey çocukların seveceği yiyecekler. Yine bu arayışlarım sırasında karşılaştığım "Gurme Bebek" özellikle Cimcime'nin parmak yiyecekleri için bana çok faydalı bir ilham kaynağı oldu. Bebek yemeği reçeteleri dışında sağlıklı beslenme, yiyeceklerin besin değerleri, beslenme tabloları, bebek beslenmesinde aylık gelişim gibi konularda da bol bilgi bulabileceğiniz siteden sevilmeyen fakat çok faydalı besinlerin farklı karışımlar ve pişirme teknikleriyle nasıl sevilir hale getirileceğini de öğrenebilirsiniz. Siz de faydalanmak isterseniz kurucular ile yaptığım ropörtaj aşağıda. 


Gurme Bebek’in kurucuları kimlerdir?

Gazeteci, televizyoncu, reklamcı 3 anne. Seda Öztezel, reklam, dijital pazarlama, web sitesi projelendirme ve yönetiminde, ayrıca gıda sektöründe tecrübeli ve 2 çocuk annesi. Esra Sert, Televizyon habercisi, Ntvmsnbc anne-çocuk yazarı (Acemi Anne), Uykusuz Anneler Kulübü’nün kurucusu ve bir kız çocuk annesi. Ayzen Atalay, eski televizyon programcısı, belgeselci ve Ntvmsnbc Yeşil Haber editörü.


Gurmebebek.com’un kuruluş hikayesi nedir?


Bizler iş hayatında tanıştık ve yıllardır arkadaşlığımız devam ediyor. Anneliğimiz yaklaşık zamanlara denk geldi. Son yıllarda sohbet konularımız da bu akışa paralel olarak çocuklara odaklandı. www.gurmebebek.com’u yaratmamız da bunun doğal sonucu oldu. 

Çocuklarımızın beslenmesi hakkında görüşlerimiz aynıydı. Mevsiminde, doğal, kaliteli beslensinler, boş kalori almasınlar, tam tahıllar yesinler, yemekle doğru bir ilişkileri olsun istiyorduk. Ancak istediğimiz yaklaşımda ve kapsamda bir kaynak bulamıyorduk. Güçlerimizi birleştirelim, bizim gibi düşünenlere rehber olalım istedik.

İçerikleri ve kapsamı çalışmaya başladıktan sonra bu işin öyle ucundan köşesinden yapılamayacağını, uzman görüşlerinden beslenmeye bağlı sağlık sorunlarına, ek besinlere geçişten 2 yaş sonrası çocuk beslenmesine tüm alanları kapsaması gerektiğini kavradık. Dolayısıyla site yayına geçmeden önce yaklaşık 1,5 senelik bir hazırlık çalışması yaptık. Siteden 6 ay önce de facebook sayfamızı (www.facebook.com/gurmebebek) açtık. Buradan gelen geri bildirimlere göre kapsam ve içeriğimizi daha da iyileştirdik.

Gurme Bebek’in misyonu nedir?

www.gurmebebek.com’da bizim yaptığımız, bebek ve çocuk beslenmesi hakkında doğru bilgileri uzman destekleriyle bir araya getirip, çocuk beslenmesi işinin gazeteciliğini yapmak aslında. Çünkü her şeyde olduğu gibi bebek beslenmesi hakkında da çok ciddi bir bilgi kirliliği var. Türkiye’deki yeme kültürüyle de biraz uğraşmak istedik. Anneler çocuğu bir kaşık fazla yesin diye onların peşinden kaşıkla koşmayı bıraksınlar, yemekte niceliğe değil niteliğe takılsınlar istedik. Bebeklik döneminde yemekle doğru kurulan bir ilişki, bir ömür boyu sağlıklı bir birey olarak geri dönecek ona çünkü. Bugün sağlıklı beslenen bebekler yarın daha az kanser olan, daha az şeker hastası olan, daha uzun boylu, daha güçlü bünyeli ve daha zeki bir Türk neslinin bireyleri olacaklar. Bunun için bu işe soyunduk.










Gurmebebek.com kimlere hitap ediyor?



Sitemiz bebeğini sağlıklı beslemek konusunda özenli, kulaktan dolma bilgilerle yetinmeyen, bu konuda araştırmacı ebeveynlere hitap ediyor. Çocuğunun kilo almasından ziyade gelişimine yardımcı olacak doğru besinleri seçmeye önem veren, bebeğinin beslenmesinin ona sadece besin değeri açısından değil motor becerileri ve ruhsal gelişimi bakımından da çok şey kattığını bilen aileler için kuruldu. 

İçeriklere ve çocuk yemeklerine kullanıcılardan gelen geri bildirimler nasıl?

Gurmebebek.com’u açmadan önce içeriği ve tarifleri facebook sayfasında test etmeye başladık. Gelen yorumlar, teşekkürler, hayır duaları, başarı dilekleri kamçımız oldu. Ayrıca annelerin birbirine desteğini de unutmamak lazım. Facebook’ta ya da sitenin forumunda bir annenin derdine bir başka anne derman oluyor. Takipçilerin bize inancı ve desteği gurmebebek.com’u bugün bulunduğu noktaya getirdi. Tariflerimizin çoğu anne şeflerimizden geldi. Bunları denedik, değerlendirdik. Gurme Bebek’in yaklaşımına uygun olanları yayına aldık. 450 tarifimiz de gerçekten lezzetli ve bebek damak tadına uygun tarifler. Sebze yemekte nazlanan minik gurmeler için pırasa köftesi, ıspanak köftesi, çorba severler için balkabağı çorbası, brokoli çorbası, sağlıklı tatlılardan hurmalı toplar en çok beğenilen tariflerimizden...

Sosyal medyada hangi mecralarda Gurme Bebek takip edilebiliyor?

İşin en başında Facebook sayfamız tabii ki, interaksiyonun en büyüğü orada gerçekleşiyor. Twitter, Pinterest, Instagram’ı da kullanıyoruz. Google+’ı da bu aralar aktif olarak kullanmasakta hayata geçirdik.

Gurme Bebek’ten birkaç faydalı link paylaşır mısınız?










Gurme Bebek:







22 Temmuz 2013 Pazartesi


Feriköy - Beyoğlu - Küçüksu Üçgeni

Bu hafta sonumuz oldukça hareketli geçti. Cumartesi günümüz alışveriş, ev toparlama , vişne reçeli kaynatma (hayır ticaretine başlamadık ama nedense vişne gördükçe kilolarca alan bir kocam var, meyve olarak tüketemeyince biz de reçel pişirip duruyoruz) ile geçti. Pazar günümüz yine çok erken başladı. Cimcime okula başladığından beri sabah 6:30-7:00 arası kalkıyor. Doğal olarak kahvaltı bittiğinde saat henüz 9:30 bile olmamıştı. Biz de hava daha da ısınmadan sıcaklar nedeniyle bir süredir gidemediğimiz Feriköy Antika Pazarına gidelim dedik. 


Her ne kadar hazırlanıp çıkmamız öğlen saatlerini bulsa da pazar gayet serindi. Korktuğumuz gibi sıcak çarpmaları falan olmadı. Her zaman öğlen saatlerinde uyuyan Cimcime'de püfür püfür esen pazarda uyuyacağına, ortalığı karıştırmayı tercih etti. Kendisi bebek arabasında oturup etrafa gülücükler saçıyor, biz bir tezgahı incelerken tezgahtan hoşuna giden bir şeyi alıp oynamaya başlıyor, tabi biz bunu çoğu zaman farketmeyip tezgah tezgah ilerliyoruz. Tezgah sahipleri zaten çok fazla dikkat etmiyor mallarına. Çoğu tezgahını yandaki tezgaha emanet edip yemeğe, uyumaya falan gider. Çünkü o pazarda herkes tanıdıktır ve pek hırsız bulunmaz. Neyse 3-5 tezgah sonra Cimcime'den neden hiç ses çıkmadığını anlıyoruz. Bir bakıyoruz bizimkinin kucağı çeşitli antika eşya ile dolu. Aynalar, fincan tabağı, porselen kutu vs. ne ararsan var. Hadiii geri dönüp her tezgaha tek tek sormaya başlıyoruz "Acaba bu sizin mi? Bizim çocuk almış eline kem küm" diye utana sıkıla durumu anlatıyoruz. Tüm malları sağ salim yerine iade ettikten sonra yolumuza devam ediyoruz. Bu sefer daha dikkatliyiz çünkü bir ileri iki geri mehter takımı gibi gitmeye devam edersek pazarı bir günde gezemeyiz.   



Güne erken başlayınca gün uzun oluyor. Pazarı ve paraları bitirip, Cimcime'nin karnını doyurduktan sonra saatin henüz 14:30 olduğunu görüp Beyoğlu'na çıkmaya karar verdik. Tabi ki Cimcime daha arabaya biner binmez uyudu ve Beyoğlu maceramızın sadece son kısımlarını görebildi. 

Beyoğlu'na çocuk arabasıyla (ve de çocuğun kendisiyle) ilk gidişim. Tahminimden daha kolay oldu açıkcası. Çukurcuma'da, Asmalı'da, Tünel'de arabayla dolaşmak kolay ama Galata Kulesine inecek daha doğrusu indikten sonra çıkacak mecalimiz kalmadığı için o kısmı es geçtik. Bir daha ki sefere inşallah. Uyuyan Cimcime'yi fırsat bilip biz de kendimize güzel bir ciğer ziyafeti çektik. Kalabalık olmayan bir Beyoğlu'nun ne kadar keyifli olduğunu da görmüş olduk. 

Fakat Beyoğlu'nda ortam hala gergin. Yoldakileri ezmemek için yavaş giden taksiye, çocuk arabasının dibinde durup fütürsuzca korna çalan doğan görünümlü şahindeki 4 insan görünümlü magandaya "çocuk var korna çalma kardeşim" dediğimde "pardon yinge, çalmayınca gitmez bunlar, polisiz biz" diye cevap vermesi çok düşündürücüydü mesela. Gerçekmiydi, yersek diye salladı mı bilemem zira su almaya gittiği bakkaldan olayı görüp kopup gelen babamızı "yok valla sadece pardon yinge dedi" diye sakinleştirmeye çalışıyordum. Babamızın bu yerli yersiz kaplan kesilme durumu da ayrı bir dert zaten (neyse girmeyeyim bu konuya sinirleniyorum). 

İstiklal Caddesinde hem Galatasaray Lisesi önünde hem de Taksim'e doğru bir kısımda iki tane eylem vardı. Ne eylemi olduğunu tam göremedim çünkü Tomalar, Çevik Polis otobüsleri ve polislerin kendilerinin arasından çocuk arabasıyla geçmeye çalışıyorduk. Tomayla Cimcime'nin resmini çekmek istedik polis amca bizi kovaladı. Arkamızdan su mu geliyor gaz mı geliyor bilmeden arabayı hızlı hızlı itip arka sokaklardan filan otoparka attık kendimizi.  


Biz de biraz garibiz. Evden çıktık mı eve dönmek istemiyoruz. Beyoğlu'ndan sonra Küçüksu'ya geldik. Kasrın bahçesinde gezip biraz boğazı seyrettik. Eve hiç gitmek istemeyen atta delisi Cimcime bile "anni eve" demeye başladı. Manzaradan ayrılmayı istemeye istemeye evimize döndük. 



İşte bizim hafta sonumuz böyle geçti. Pazardan yine dayanamayıp aldığım tabak çanağı başka bir zaman yayınlarım artık. Zaten bundan sonra biz pazara gitmeyeceğiz, pazar bizim eve gelecek :))

Herkese iyi haftalar.

18 Temmuz 2013 Perşembe

Salamlı Gül Börek

Aşçı kediden süper bir atıştırmalık örneği daha. Hem lezzet hem de görüntü muhteşem.


Milföy hamurunu önce biraz oklavayla açıp inceltin. Sonra uzun şeritler halinde kesin. Jambonu veya salamı küçük yuvarlak dilimler halinde kestirin. Her dilimi ortadan ikiye bölüp şerit halindeki milföy hamurunun üzerine yerleştirin, üzerine karabiber ekin. Sonra jambonlar içerde kalacak şekilde hamuru sarın. Minik gül goncalarına benzeyen börekleriniz olacak. Milföyün üzerine fırçayla az erimiş tereyağı sürüp fırına verin. Pişerken açılmaması için cupcake kaplarına koyabilirsiniz.  


Afiyet olsun