23 Ağustos 2013 Cuma

Yol Arkadaşımla Genç Anılar ...

Bugün bizim evlilik yıl dönümümüz. Üç yıl önce bugün Madrid Baş Konsolosluğunda verdik "evet" cevaplarımızı. İstanbul yetmedi, kolay geldi, bir de Madrid deneyelim dedik. Benim her olayımda olduğu gibi elbette oldukça stresli ve zor bir şekilde oldu. Mesela okuldan mezun olduktan sonra Yüksek Lisans yapmayı çok istiyordum ama hemen kısmet olmadı. On sene sonra Koç Üniversitesi gibi çok iyi bir fırsat çıktı önüme ve değerlendirip okula yazıldım. Okul dünya para ama o da ne aynı anda ev kredisi de ödediğim için o dünya para verdiğim okula gidecek benzin parasını zor denkleştiriyorum. Şans işte, hepitopu bir yıl süren MBA süresinde, çıkmam gereken iş seyahati sayısı da 20 yıllık çalışma hayatımdaki toplam seyahat sayısından fazla olmaz mı? Neyse ki zeki bir insanım da yüksek bir ortalamayla mezun olabildim :))). Mesela iki sene çıkıp "ya bu adam bana evlenme teklifi falan etmeyecek galiba" diye hayıflanırken, 20 günlük Uzak Doğu seyahattime çıkmadan iki gün önce "dönünce 19 Mayıs'ta nişanlanalım" - dönüş tarihimden 2 gün sonra - diyen sevgiliye "tamam" diyip sonra Kamboçya'da Pelit Pastanesinin kataloglarını inceleyip, Vietnam'da ayakkabı aramak, nişan elbisemi internetten sipariş etmek, 19 Mayıs törenlerine katılacak kızlarımızın saçlarını yaptırdığı kuaförde bir topuz için 2 saat beklemek benim kaderim olabilir mi? Hem her şeyi istemek hem de bunların bir sırayla gelmesini ummak hayalcilik mi? 


Öncelikle yurt dışında evlenmek öyle "aaa hadi buradayken evlenelim" şeklinde olmuyor. Türkiye'den bir ton evrak istiyorlar. Biz İstanbul'da nikah kıymaktan "prosedürlerle uğraşmayalım hem bize bir anı olur" diye vazgeçmiştik. Oldu da. Vücudumdaki kanın Karadenizli olan kısmı zaman zaman beynime ulaştığında benim bol bol anım oluyor nedense. Mesela eşimle bir yere arabalarımızla ayrı ayrı gelip, sonra onun arabasıyla eve dönüp sabah işe gitmek için kalkıp kendi arabamı taaa o gittiğimiz yerde unuttuğumu anlamam hep bu kanın beyne doğru yaptığı gereksiz hareketlerle ilgili. Madrid olayımızda da öncelikle pasaport işlemleri bizi keman teli gibi gerdi çünkü İspanya vize vermeden önce son anda, bitimine 7 ay kalan pasaportun değiştirilmesini istedi. Normalde 6 aydır ama 6-7 farketmez denmişşş... Pasaportla rezervasyonlarla uğraşırken Karadenizli kan sinsi sinsi ilerlemekteydi. Ve seyahat günü gelip çattığında bizim uçağı kaçırmamıza neden oldu. Sabah tıngır mıngır hazırlanıp arabaya bindikten 5 dakika sonra bilete bakıp uçağın o anda havada olduğunu farketmek ve bunu müstakbel kocana nasıl açıklayacağını bilememek nasıl bir duygu tarif edemem şimdi. Neyse ki aynı gün başka bir uçakla uçabildik de evlendik. 

Evlendiğimiz gün de bir sürü anımız oldu. Ağustos ayı İspanya'da tatil ayı. Tüm mağazalar gibi tüm çiçekçiler de kapalı olduğu için Madrid'in kocaman merkezinde bir dal çiçek bulamadık. En sonunda Mudo benzeri bir mağazadan plastik orkide aldık. Hala duruyor evde , anısı yaşıyor :) Öte yanda nikah öğleden sonra ikide olduğu ve İspanya da yaşayan herkes Türk bile olsa uzuuun öğle tatillerini sevdiği için konsoloslukta şahit olacak kişi bulamamak, sonra Portekizli nişanlısıyla İspanya'da yaşayan, pasaport işlemleri için konsolosluğa gelen bir Türk ziyaretçiden şahit olmasını rica etmek, bu sayede başlayan dostluğu ilerletip 1 sene sonra onların nikahına şahit olmak da diğer bir anı oldu mesela. Akşam yemeği için gittiğimiz minik restaurant'ta o gün evlendiğimizi öğrenen dükkan sahibi kadının kemancı oğlunu çağırıp bize "La Comparsita" çaldırması, dans etmemiz için bizi masadan zorla kaldırması ve eşiyle bize eşlik etmesi de, kaldığımız otelin odamıza göndediği çikolata, çilek ve şampanya da, nikah sonrası baş başa yaptığımız uzun Güney İspanya gezisi de güzel birer anı oldu bizim için. 

O seyahatte olan tüm anıların içinde en değerli olanını ben dokuz ay sonra kucağıma aldım. O da, yol arkadaşımla sahip olduğumuz diğer tüm anılar gibi çok genç ama her geçen gün hayatımıza yeni anılar ekleyerek büyüyor. Daha çok işimiz, biriktirecek ve büyütecek çok anımız var. Allah bizi ayırmasın.

Bir erkeğin bir kıza söyleyebileceği en güzel söz "Senden sonra seveceğim kız, bizim kızımız olacak" demesidir. Paul Auster

Bebelerin Limonla İmtahanı...

Limonun faydaları anlatmakla bitmez. Fotoğraf alanında ki faydalarını da April Maciborka ve David Wile isimli iki fotoğrafçı keşfetmiş ve bir miktar limon, bolca ışık, biraz fotoğraf makinesi ve pek çok çocuk bulup konuyu fotoğraflamışlar. Değişik yaşlardaki kızlı erkekli bebelerin limonla ilk tecrübeleri diye adlandırabileceğimiz bu çalışmadan bir kaç örnek aşağıda…











Tamamını görmek içinse ŞURAYA tıklayarak April Maciborka’nın sitesine ulaşabilirsiniz… 

20 Ağustos 2013 Salı

Nişan Almaya Devam Etmek...

Ünlü yazar Paulo Coelho "Ok ancak geri çekerek atılır. Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa, daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir. Nişan almaya devam et." demiş. Gerçekten de zorluklardan güçlenerek mi yoksa yıpranarak mı çıkıyoruz ben çok emin değilim. Hayat bizi o kadar da geri çektikten sonra fırlattığı o daha büyük yerde bu eski korkularla daha iyi bir hayat yaşıyormuyuz acaba? İçine yerleşen gerileme, düşme, başaramama korkusu yeni zaferlerin tadını çıkarmana hiç engel olmuyor mu? Nişan almaya devam etmekten yorulmuyor mu insan bazen.


13 Ağustos 2013 Salı

Gece Terörü

Haziran ayında "Uyurkızar" başlıklı bir yazı yazmıştım ve bu yazıda Cimcime'nin 15-20 günde bir bazı geceler uykusunda çığlıklar attığını ve sakinleştiremediğimi yazmıştım. Doktorumuza sorduğumda bunun normal olduğunu, bu yaşta çocuklarda kabusların çoğaldığını söylemesiyle de rahatlamıştım. 

Bu bayram Cimcime'm faranjit oldu. Başta 3-4 gün ateş takibini yaptık, ateş 38,5 üzerine çıkmadan ateş düşürücü vermedik. Daha sonra doktorumuzun yazdığı antibiyotikle tedaviye geçtik. Tabi antibiyotiğe başlayınca ateş hemen düşmediği için (en az 6 doz antibiyotikten sonra düşermiş) ateş düşürücü de kullanmaya devam etmemiz gerekti. Bu ilaçları içirebilmek, iki de bir ateş ölçmek 2 yaşında bir çocuk söz konusu olduğunda ipte cambaz olmakla aynı anlama geliyor. 

4. doz antibiyotikten sonra Cimcime gece uykusuna yattıktan yaklaşık 2 saat sonra çığlıklar atmaya, yatakta zıplamaya, tekmeler savurmaya başladı. Sakinleştirmek mümkün değildi, bize konuşuyor gibiydi ama dedikleri anlaşılmıyordu, gözleri açıktı ama bizi görmüyordu. Kendisine dokunmak işleri daha da kötü yapıyordu. Panik ve korkumuzun arasında doktorumuzla daha önceki konuşmamdan aklımda kalanları hatırladım. Cimcimem aslında hala uyumaktaydı ve tüm bunları uykusunda yapıyordu. 

Daha sonra kendi kendine sakinleşti ve uyumaya devam etti. Biz kendimize gelir gelmez hemen araştırmaya başladık. Önce ilaçların prospektüslerini iyice okuduk ve gördük ki ibuprofen içeren pediyatrik şuruplar ve çoğu antibiyotik halusinatif etkiye sahipmiş. Bunun dışında ateş, ateş düşürücüler ve antibiyotik kullanımı çocuklarda "gece terörünü" tetiklermiş. 

Dr. Richard Ferber'in "Çocuklarda Uyku Sorunları ve Çözümleri" kitabına göre gece terörü çocuğun REM olmayan uykudan (REM uykusu rüya görülen uyku ve hareket etmek mümkün değil REM durumunda) tam uyanmadan, yarı uyanık bir şekilde çığlık atması, tekmeler savurması, panik, uykuda yürüme, vurma hareketleri veya mırıldanma gibi davranışlar göstermesi. Çocuğun gözleri açıktır ancak aslında halen uyumaktadır. Gece terörü genellikle çocuk uyuduktan sonraki yaklaşık iki saat içerisinde meydana gelir. Gece terörleri zararsızdır ve 6 yaşına kadar normal olarak değerlendirilir.

Çocuk korkmuştur ancak uyanamaz veya sakinleştirilemez. Çocuğun gözleri açıktır ancak sizin yanında olduğunuzu bilmez. Çocuk odadaki nesne ya da kişilerin korkunç olduğunu düşünebilir. Gece terörü 10 dakika ile 30 dakika arasında sürer. Genellikle sabah uyandığında olan bitenleri hatırlamaz.

Uyku kesintileri, hastalık ve ilaç kullanımı gece terörlerini tetiklermiş. Kalıtımsal olabilirmiş ki mümkün çünkü bende de vardı buna benzer durumlar çocukken. Derin uykudan uyanması için uyanma dürtüsünü güçlendiren alışkanlıklar da sebep olabilirmiş. Mesela emzik emmek veya biberonla gece beslenme gibi. Kısaca uyumak isteyen çocuk belli bir saatte acıkıp mama yemeliyim diye düşünür ama aslında uykudan uyanmakta istemez arada kalır. Veya emzik emmeliyim nerde emziğim diye uyanıp emzik arar. Daha bir sürü neden olabilecek etken var. Kitapta bu konuya 43 sayfa ayrılmış. 

Gece terörü sırasında çocuğa nasıl yardım edilmeli?

En önemlisi sakin olmak ve kendisine zarar vermesini önlemek.  Uyandırmaya çalışmamak lazım, zaten çok da zor. Çocuğunuzun normal uykuya dönmesine yardımcı olmaya çalışın. Olmazsa da zorlamayın. Olayı kendi akışına bırakmak gerekiyor. Sizden yardım istemediği ve kendine zarar vermediği (zıplarken düşmek, çarpmak vs) müddetçe fiziki müdahalede bulunmayın. Sarıldığınızda kendini daha iyi hissediyorsa, sarılın. Rahatlatıcı şeyler söyleyin. Uyanması için çocuğu sarsmak ya da bağırmak daha da korkmasına ve öfkelenmesine neden olabilir.

Uyandığında hiçbir şey hatırlamayacaktır. Sorular sorup olayı hatırlatıp çocuğu utandırmak iyi sonuç vermemektedir. 

Hastalık ve ilaç kaynaklı değilse gece terörlerini baştan önlemeye çalmak en doğrusu. Çocuğunuzun her gün düzenli ve uykusunu almasına yetecek kadar erken bir saatte yatmasına özen gösterin ve uyku düzenine uyun. Mümkünse sallanarak uyuma, emzik, biberonla besleme, gibi gece işlerini ortadan kaldırın. Uyutmak için yanında oturup uyuyunca odadan çıkmayın. En başta odayı terkedin kendi kendine uyumayı öğrensin, böylece gece uyandığı zaman kendini uyutacak yardımcı bir aktiviteye (sallama, emzirme gibi) ihtiyaç duymaz. 

Açıklama ve önlemlerin devamı için kitabı okumanızı tavsiye ediyorum. Çok faydalı bir kitap gerçekten. 

Bu arada gece terörleri çocuğa bir zarar vermiyor (düşme falan olmadığı taktirde) fakat anne babayı yerle bir ediyor. Çocuğunu o halde görüp de yardım edemeden sakin sakin izlemek dünyadaki en büyük işkencelerden biri. İçinde fırtınalar koparken sakin bir ses tonu bulup çıkarmak çok zor. Her şey bittiğinde dönüp uyumak ise imkansız. Tekrar olacak korkusuyla sonraki günlerde de huzursuzluktan uyuyamamak insanı bitiren bir şey. Bu durumda kendi kendinize şunu hatırlatmakta fayda var, aslında çocuğunuzun canı yanmıyor ve bu durum gelip geçecek. Zor ama yapmak lazım. 

6 Ağustos 2013 Salı

Şimdi Bize Yol Zamanı ...

bir misafirliğe gitsem
bana temiz bir yatak yapsalar 
her şeyi, adımı bile unutup 
uyusam… 


kalktığımda yatağım hala lavanta koksa
kekikli zeytinli bi kahvaltı hazırlasalar 
nerde olduğumu hatırlamasam 
hatta adımı bile unutsam… 


-Melih Cevdet Anday


Bekle bizi geliyoruz...
 



Dar sokaklarında gezmeye




Köylerini görmeye




Tarihi koklamaya,




Kahve ve şarap içmeye,




Denizinde yüzmeye,


Geliyoruz...


Şimdi bize yol zamanı ...

2 Ağustos 2013 Cuma

Bu Kekler Bir Dilek İçin

Hasta çocuklara destek amacıyla Ayşe Kucuroğlu Pril-Henkel sponsorluğunda bir Kek tarifleri kitabı hazırladı. 



Tarifler; aralarında Ajda Pekkan, Nil Karaibrahimgil, Burcu Esmersoy, Ayşe Boyner, Pınar Altuğ, Feryal Gülman gibi 70 ünlü kişi tarafından yazıldı. Kitabın satışından elde edilecek gelir hastalığı ciddi boyutlarda olan çocuklar için kullanılacak. Oldukça anlamlı bulduğum bu çalışmayı tanıtarak ve bir tane de kitap edinerek katkıda bulunmak istedim. Çocuklar hep mutlu ve sağlıklı olsun...