31 Ekim 2013 Perşembe

Çakma Laz Böreği

Çalışan bir anne olunca her şeyin kolayını bulmaya çalışıyor insan. Yemek konusunda bu had safhada. Muhtemelen laz böreği açma yoğurma vs nedeniyle oldukça el oyalayan bir tatlıdır. Hiç yapmadım, yapılırken görmedim. Bir iki kere yedim , güzel olur. Yemezsem ölür müyüm? Yok ölmem ama hazır basitini bulmuşken yapmazsam olmazdı. 







İşte karşınızda çakma laz böreği. Çakma ama aslına çok yakın. Hem de unla suyla yoğurmayla uğraşmak yok. Adamlar yapmış, sen tekerleği yeniden icad etmeden paşa paşa gidip marketten hazır milföyü alıp eve geliyorsun. Çok da güzel oluyor. Hem tatlının soğumasını bekleyemeyen kişiler için de ideal bir tatlı çünkü ılık ılık yeniyor. 

Malzemeler:
6 yaprak milföy (24 küçük kare çıkıyor)
2-3 yemek kaşığı tereyağı

Kreması için:
3 su bardağı süt
yarım su bardağı toz şeker
1 paket vanilin
3 tepeleme yemek kaşığı nişasta

Üzeri için:
3 yemek kaşığı pudra şekeri

Yapılışı:
Krema için gerekli tüm malzemeyi sos tenceresine alın orta ateşte karıştırarak koyu bir kıvam alıncaya kadar pişirin.
Pişen kremayı ocaktan alıp ara sıra karıştırarak soğumaya bırakın.
Milföyleri paketten çıkarıp altındaki kağıtları ile birlikte tezgaha yayın. 5 dakika kadar çözülmesini bekleyip bıçak yardımıyla 4 eşit kareye bölün.
Kağıtlarından çıkararak yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin. 3 yemek kaşığı tereyağını eritip karelerin üzerine sürün ve 180 derece önceden ısıtılmış fırında kabarıp çok hafifçe kızarıncaya kadar pişirin.
Pişen milföy karelerininin arasını bıçak ile hafifçe aralayın arasına hazırladığınız kremadan 1’er tatlı kaşığı koyun ve servis tabağına alın.
Son olarak üzerine pudra şekeri serperek servis yapın.


Not : Tarif Mutfak Sırları'dan alınmıştır. 

Herkese afiyet olsun.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Antibiyotik ...

Mevsimi geldi yazayım dedim. Hem kendime de not olsun. 

Ne tür enfeksiyonlar virüsler tarafından oluşturulur ve antibiyotikle tedavi edilmemeleri gerekir?


  • Aksırık burun akıntısı göz yaşarması ve hafif ateşle seyreden basit gribal enfeksiyonlar,
  • Beta bakterisinin neden oldukları dışında boğaz ağrıları
  • Kuru öksürükler,
  • Kabakulak, kızamık suçiçeği gibi çocuk hastalıkları (komplikasyona neden olmadıysa).
Virüs enfeksiyonu ile bakteri enfeksiyonunu nasıl ayırt ederim?

Çoğu kez ayırımını yapmak güçtür. Bazen doktorlar bile bunda zorlanır, bazı kan testleri ve boğaz kültürü yapmak gerekir. Antibiyotik kullanmanız gerektiğini düşünüyorsanız doktora mutlaka muayene olmalısınız…

Burundan gelen akıntının yeşil veya sarı olması her zaman bakteriyel enfeksiyonu gösteren bir bulgu değildir. Hastalık seyri sırasında burun salgıları giderek koyulaşarak zaten sarı – yeşil renk alacaktır. Bu sırada antibiyotik kullanımının kendine ve çevresine yararı yoktur Antibiyotik kullanımı gerekliliğini düşünüyorsanız mutlaka doktorunuza danışınız.

Bakterilerde antibiyotik direnci nedir?

Gereksiz ve yanlış antibiyotik kullanımları sonucu dünyada giderek daha güçlü, antibiyotiklere daha dirençli bakteriler gelişmektedir. Peki bu nasıl oluyor? İlginç bir şekilde bakteriler ya antibiyotikleri parçalayan enzimler oluşturuyor, ya kendi hücre duvarı yapılarını değiştirerek antibiyotiğin içlerine nüfuz etmesini engelliyor ya da içeri giren antibiyotiğin bakteriyi öldüren mekanizmasını bozuyorlar… Antibiyotiklere direnç kazanan bakterilerin yaptığı enfeksiyonlar ölümcül olabilmektedir. Ne yazık ki toplumumuzda çok sık ve yanlış antibiyotik kullanımının önüne geçilememektedir. 

Bu arada şu korkunç gerçeği de bilmeniz gerekiyor: İlaç firmaları artık antibiyotik keşfi için daha fazla uğraşmak istemiyorlar. Çünkü keşfedilip üretilen her yeni antibiyotiğe hemen bakteriyel direnç gelişiyor. O zaman firmalar tansiyon veya depresyon ilacı keşfine zaman ve para ayırmayı –haklı olarak – daha uygun buluyorlar.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Darıca Hayvanat Bahçesi

Bu bayram Cimcime hastalanmadığı için tatilimiz Acıbadem Tatil köyünde geçirmedik. Biraz gezdik.

Olmaz ki... Böyle de yatılmaz ki...



Maymunlar maymunlar

Lemurrr




Çok şaşkın bunlar ya...

Vahşi Doğa'nın Mc Donalds'ı


Arada cam varken bile insan tırsıyor. 


Dans dans dans 

25 Ekim 2013 Cuma

İnci Gibi Dişler

Bu başlık aslında Zadie Smith'in benim de okuduğum ve beğendiğim bol ödüllü kitabının adı. Ama kitabın konumuzla hiç alakası yok. Buradaki konu gerçek dişler ve 2 yaş çocuklarında diş fırçalamayı alışkanlık haline dönüştürebilmek için yapılabilecekler. 

Öncelikle örnek olmak gerekiyor. Ben her sabah ve akşam Cimcime ile beraber dişlerimi fırçalıyorum. Ben macun kullandığım için ağzımda köpük oluyor ve Cimcime buna katıla katıla gülüyor. 

Sonra ilgi çekici ve farklı renklerde diş fırçaları almaya çalışıyorum. Önce kuru olarak fırçalayıp sonra suyla ıslatıp tekrar fırçalıyoruz. Henüz diş macunu kullanmadığımız için çalkalama işini pek önemsemiyoruz. Çünkü şu anda pek tüküremiyor. 

Bunların dışında yeni öğrendiğim bir hikayeyi de diş fırçalarken tekrarlıyoruz. Hikaye şöyle ;   

Bir zamanlar bir dış fırçası varmış. Bu dış fırçası Cimcime adlı diş ormanına gitmiş. Çünkü orada Bak ve Teri'yi arayacakmış. Onları bulmak için önce aşağı diş ormanına gitmiş. Orada Bak'ı arayacakmış. "Bak" diye seslenmiş. "Baaaak" diye tekrarlamış. "Baaaaak, neredesin?" diye onu aramış, ama bir türlü bulamamış. 

Sonra da yukarı diş ormanına gitmiş. Orada Teri'yi aramış. "Teri" diye seslenmiş. "Teeriiii" diye tekrarlamış. "Teeeriiiiiiiii, neredesin?" diye onu aramış, ama onu da bulamamış. 

Üzünütülü bir şekilde ormandan çıkmış. Bir kere daha şansını denemek istemiş. Ormanın dışından heyecanlı bir şekilde sağa sola koşarken bir daha yüksek sesle seslenmiş "Bak Teri, Bak Teri, Bak Teri, neredesiniz?" diye. Ama ne Bak ne de Teri'yi bulabilmiş. Üzgün, üzgün eve gitmiş.

Ancak hemen bunun ardından büyük bir yağmur başlamış. Ve yağmurla birlikte sel oluşmuş. Birinci sel dalgası Bak'ı ormandan çıkartmış. İkinci sel daldasıyla Teri de ormandan çıkmış. Ve ikisi akan suyla kanalizasyona dalmış. 

Hikaye diş fırçalamanın dört bölümüne göre anlatılıyor. 1. Aşağıdaki dişler 2. Yukarıdaki dişler 3. Dışarıdan ön dişler 4. Ağızı çalkalayıp tükürmek. Biz 4. aşamada şimdilik sadece kikir kikir gülüyoruz (köpük olayı)


Herkese sağlıklı dişler dilerim.


24 Ekim 2013 Perşembe

Cimcime'li Gezi Planları

Cimcime ile ana kız beraber pek çok şey yapmak istiyorum elbette ama özellikle gitmek istediğim, çocuğum büyüsün de onunla buralara gideyim dediğim yerler var. İşte bunlardan bazıları ;




Optik yanılsama, mekanik, enerji, matematik, DNA, uzay, uçak, titreşim, dalga, ses ve fizik ile ilgili birçok teoriyi uygulama yoluyla öğreten, 120 adet eğitici birimden oluşan bilim merkezi, çocuklara ve gençlere merak ve hayal ettikleri ile ilgili çözümler sunuyor.




İTÜ Taşkışla kampüsünde yer alan merkezi ziyaret eden çocuklar, bilimsel kavramları uygulamalı olarak görme ve öğrenme olanağına sahip oluyorlar. Merkezde görevli eğitmenler, çocuklara hem eğitim birimlerinin nasıl çalıştığı konusunda yardımcı oluyor hem de onların sorularına yanıt veriyorlar. 

Merkez, pazartesi günleri hariç her gün 10.00 – 17.00 saatleri arasında açık. Çocuklarda yaş sınırı 4 yaştan başlıyor

İTÜ Bilim Merkezi 
Adres: İTÜ Taşkışla Kampüsü Taksim 
Telefon 
212 251 60 13
212 293 13 00 / 2820 / 2845


Santral İstanbul, hem müze, hem sergi, hem de etkinlik alanı. Çocuğunuzla birlikte haftanın herhangi bir günü ziyaret edebileceğiniz gibi eğitim, atölye ve etkinlik programlarına da katılabilirsiniz. Enerji Müzesi için rehberli tur var ve detaylar için siteden bilgi alınabilir. Rehberli tur ücretli ve rezervasyon yaptırılmalı. 


Ayrıca kampüs içinde Papaz restoranı, Friends, Şütte ve Starbucks’ın yer alıyor. 

Girişin ücretsiz olduğu Santral İstanbul'daki sergiler ve enerji müzesi, haftaiçi her gün saat 10.00-18.00 arası, hafta sonları ise saat 10.00-20.00 arası ziyarete açıktır.

Santral İstanbul 
Adres: Eski Silahtarağa Elektrik Santrali, Kazım Karabekir Cad. No:1 Eyüp 
Tel: 0212 311 50 00 

İstanbul Modern (http://www.istanbulmodern.org/)

Hafta sonunda çocuğunuzla kültür-sanat etkinliği yapmak istiyorsanız İstanbul modern müzesinde istemediğiniz kadar çok çocuk atölyesi var. Genelde büyük yaşlara (6-8) hitab eden atölyeler ama 3 yaş için aile katılımlı atölyeler de var. 


Çocukların katılabileceği çalışmalar, cumartesi ve pazar günleri 10.00’da ve 15.00’da başlıyor yaklaşık 1,5-2 saat sürüyor. Etkinlikler 20 kişilik kontenjanla sınırlı olduğundan, katılım için önceden randevu almanız öneriliyor. Müzeyi eğitmenler eşliğinde birlikte gezebilir, eserler hakkında çözümlemeler yapabilir ve sanat çalışmasında yer alabilirsiniz. 

İstanbul Modern 
Adres: Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri Sahası Antrepo No: 4 Karaköy
Tel: 0212 334 73 00 


Türkiye’nin ilk dev akvaryumu Turkuazoo, Forum Alışveriş Merkezi’nin içinde yer alıyor. Toplam 23 akvaryumun bulunduğu Turkuazoo, üç katta toplam 8000 metrekare alana yayılmış durumda. Sergi alanında ise dönüşümlü olarak sualtıyla ilgili farklı sergilerin yer aldığı Turkuazoo’da, çocuklar için eğitim programları da düzenleniyor. 


Sualtı eğitimlerinden, çevre korumaya kadar pek çok alanda bilgi veren programların sonunda çocuklara birer sertifika veriliyor. 

Akvaryum, hafta içi 10.00-18.00, hafta sonu 10.00-20.00 saatleri arasında açık. Bilet fiyatları ve diğer dataylar için siteye bakabilirsiniz. 

Not : Köpekbalıklarıyla dalış programlarına da başlamışlar ama tabiki büyükler için. 


Turkuazoo 

Adres: Forum İstanbul Alışveriş Merkezi Kocatepe Mah. Paşa Cad. Bayrampaşa 

Tel: 0212 640 27 40 


Haliç kıyısındaki Rahmi M. Koç Müzesi’nde çocuklar, antika otomobile binme, gerçek bir uçağın kokpitinde oturarak kontrol panelini deneme veya bilimsel deney yapma mutluluğunu yaşayabiliyorlar. Ayrıca, hafta sonları çocuğunuzla birlikte Haliç kıyısında ücretsiz bir tren yolculuğu gibi özel aktivitelere katılabiliyor ya da deneyleri izleyebiliyorsunuz. 


3-14 yaş arası çocuklarla haftasonu eğitim atölyeleri yapılmakta (her hafta farklı bir atölye çalışması gerçekleşmektedir. Bu atölyeler boyama, enerji, astronomi, heykel, kukla, film, denizcilik, dans ve dramadır. Belirli haftalarda, konusunda uzman sanatçılar, bu atölyelere misafir olmaktadır. Müzede ayrıca online Eğitim Programları vardır. Atölyeler ve Online Eğitim ücretlidir. 

Rahmi Koç Müzesi 
Adres: Hasköy Cad. No: 5 Hasköy 
Tel: 0212 369 66 00 


İlk ve orta öğretimden üniversite düzeyine kadar tüm öğrencilere ve çevre halkına, bitkiler hakkında bilgi vermek, onları yetişme alanlarında tanıtmak amacıyla kurulmuş olan Atatürk Arboretumu, dünyanın dört bir tarafındaki bitkileri içeriyor. 


Başka iklimlere seyahat etmeden tüm bitki türlerini bir arada görebileceğiniz, çocuğunuzla birlikte arboretum ve bitkiler hakkında bilgi alabileceğiniz Atatürk Arboretumu hafta içinde ve hafta sonunda ziyarete açıktır. Hafta içi kişibaşı sivil 4 TL , öğrenci 2, hafta sonu sivil 10 TL, öğrenci 5 TL dir. Serbest giriş kartı da ücret karşılığında yıllık verilir ve aileye geçerlidir. Her yıl yenilenmesi gerekir. Giriş Kartı başvurusu için başvuru formunu doldurursanız , başvurunuz değerlendirilecektir.

(hafta sonu üye kartı olmayanları almıyorlar diye bir bilgi aldım, sormadan gitmemekte fayda var. Bu arada üye kartı yıllık 300 tl civarındaymış) 

Atatürk Arboretumu 
Adres: İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Bahçeköy 
Tel: 0212 226 19 29 

Ural Ataman Klasik Otomobil Müzesi (http://www.atamanmuseum.com

Arboretum için Sarıyer'e kadar gitmişken Otomobil Müzesine de uğranabilir. Özellikle erkek çocuklar ve babaları için ideal Giriş 5 TL , Cumartesi açık


Adres:Klasik Otomobil Müzesi
Nuripasa Caddesi No:81
Ferahevler, Tarabya
80880, Istanbul Tel:(212) 299 4539 - pbxFax:(212) 299 4548

Şişli Belediyesi Bilim Merkezi (http://www.bilimmerkezi.org.tr/)

İstanbul’un tek interaktif bilim müzesi olan Bilim Merkezi’nde çocuklar; fizik, biyoloji, matematik, beyin, elektrik, uzay, optik ve yanılsamalarla ilgili 100 adet deney birimi ile bu konular hakkında genel bilgi sahibi olabiliyorlar. 


Ayrıca dev mikroskoplar, zeka oyunları, dünyada sadece dört adet bulunan uzun balina iskeleti, Akdeniz foku, yeşil deniz kaplumbağası, 20 milyon yıllık ağaç, göktaşı, gökevi ve karadelik de çocukların ilgisini çekebilecek cinsten. Sihirli deney odası, Einstein ve Beyin Takımı Atölyesi , Newton ile İlginç Deneyler Atölyesi, Nanoteknoloji Atölyesi, Dinozor & Fosil Atölyesi gibi atölyeler var. 

Merkez haftanın yedi günü 09.00-18.00 saatleri arası ziyarete açık. 

Şişli Belediyesi Bilim Merkezi 
Hakkı Yeten Cad. Polat Tower Yanı 18/A Fulya-Şişli İSTANBUL
Tel: 0212 266 00 46 

Torium Alışveriş Merkezi (http://www.torium.com.tr/bi-eglence.html)

Torium AVM içerisinde yer alan Türkiye'nin ilk Kar Eğence Merkezi 4500 metrekarelik Snowpark, 4 mevsim kış sporları ve eğlence için çouklarla gidilebilecek bir yer. 

İçerisinde kızaklı tüp kaydırak, 55 metre uzunluğunda 3 sıçrama rampalı snowboard parkuru, çift ahşap kızak rampası, halatlı dağ tırmanışı, kayak eğitim parkuru ve kar oyun alanı bulunan snowpark’’ın kayak ve snowboard eğitimleri vermeye uygun pistleri de bulunuyor. 


Giriş ücretinin 20 TL olduğu Snowpark, öğrencilere ise sadece 15 TL. Üstelik bu fiyata kar kıyafeti, kar botu ve eldiven dahil. Ayrıca aileler için de özel fiyat seçenekleri bulunuyor. 

Torium AVM 
Adres: Saadet Dere Mah. E5 Üzeri 
Haramidere/ Esenyurt / İstanbul 
Tel: (0212) 699 90 50 


Efe Boz ismini belki televizyon veya haberlerden duymuşsunuzdur. Maalesef çok acı bir şekilde anaokulunun banyosunda üzerine lavabo düşüp hayatını kaybeden 5 yaşındaki minik yavru. Ailesine Allah sabır versin diyorum. Maltepe Belediyesi bu güzel yavrunun ismini yaşatmak için yeni açılan Türkan Saylan Kültür Merkezinin içine Efe Boz adına bir çocuk oyun yeri yapmış.


Türkan Saylan Kültür Merkezinde aynı zamanda hafta sonları ücretsiz çocuk oyunları oluyor tiyatroya getirip sonra oyun yerine gidebilirsiniz. Oyun alanı da ücretsiz ve LCD ekrandan içeride oynayan çocuklarını seyredebiliyorsun. Normalde alışveriş merkezlerindeki bu tip oyun alanlarında saatlik ücret ödeniyor. Burası belediyenin yeri olduğundan ücretsiz fakat diğer çocukları da düşünerek oyun süresini yarım saatle sınırlamamızı belirtiyorlarmış. İçeride bol bol şişme oyuncak var.


Not: Türkan Saylan Kültür merkezinde her pazar saat 12'de ücretsiz çocuk oyunu sahneleniyor, programa websitesinden bakabilirsiniz. http://www.tskm.org.tr/default.asp

Acarlar Longoz Ormanı (http://www.longozacarlar.com/)


Acarlar Longozu, Sakarya'nın kuzeyinde Karasu ve Kaynarca içeleri arasında yer alan Türkiye'nin tek parça halindeki en büyük longoz(subasar) ormanı. 


Gölde bir kısmı endemik olan bitki ve hayvan türleri yaşar.Özellikle Göçmen kuşların üreme ve kışlama alanıdır.Orman alanında dişbudak, kızılağaç, kayın, karaağaç türleri yaygındır.Çocuk felci tedavisinde kullanılan Göl soğanının ticareti Kaynarca köylüleri tarafından yapılmaktadır.



Longozun Karasu kısmında yürüyüş yolu, restorant, sandal, deniz bisikleti,piknik ve park alanı gibi düzenlemeler yapılarak Eko-turizme kazandırılmaya çalışılmaktadır.

Acarlar Longozunun Bazı Özellikleri 
Tekne ve Su Bisikleti turları vardır.
Gezi turu 4 Km Longoz ise 16 Km. dir.
Acarlar Longozu Dünya'da 2. dir.
2300 civarında bitki türü bulunmaktadır.
Su menekşesi, Su Lalesi ve çeşitli renkte Nilüferler bulunmaktadır.

Nezahat Gökyiğit Bahçesi (http://www.ngbb.org.tr/tr/)

Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesi Kozyatağı yakınında TEM otoyolunun hemen yanında. İçinde bir çok değişik bitki türünün de bulunduğu bir piknik alanı. İçerde su dahil hiçbir şey satılmıyor bu yüzden herşeyi yanınızda getirmeniz gerekiyor. Klasik anlamda mangallı, yere örtü sermeli pikniğe izin verilmiyor fakat yanınızda yiyecek getirip çardaklarda yemek serbest. Otoparkı ve girişi ücretsiz. Çok da kalabalık olmuyor. Bir kütüphanesi var ve sanırım buraya sık sık öğrenciler gelip yararlanabiliyor. Hem çocuklar hem yetişkinler için botanikle ilgili seminerler düzenleniyor özellikle çocuklar için bitkileri ağaçları tanıttıkları aktivitiler yapıyorlarmış. Parkın bir kısmında süs havuzları ve ördekler var. Ayrıca çocuklar için güzel bir oyun alanı yapılmış, minik masa ve taburelerde çocuklara oyunlar eşliğinde bitkilerin tanıtıldığı aktivitiler de yapılıyormuş. Mini ağaçlardan oluşan bir de labirent var.




Mehmet Naci Aköz Uçurtma Müzesi (http://www.ucurtmadunyasi.com/index.asp)
Müze, uçurtmaları, uçurtma kültürünü veya merak ettiği modelleri görmek, onlar üzerinde araştırma yapmak isteyenlerin bu meraklarını veya taleplerini karşılamaktadır. Uçurtmanın tarihi ile ilgili fotoğraf ve fotoğraf destekli tanıtım broşürleri oluşturulmuştur. Tüm mesai günleri Uçurtma Atölyesi'nde uçurtma eğitimi verilmektedir. Atölye çalışmasına katılanlara ülkemizdeki uçurtma kültüründen örnekler uygulamalı olarak yaptırılmaktadır. Atölye çalışmasına katılanlardan sadece malzeme bedeli alınmaktadır (Çıta, kâğıt, ip, kuyruk, vb) 
Ayrıca, uçurtma derneği www.ucurtmadunyasi.com adlı sitesinde sanal müze oluşturma çalışmaları yapmaktadır.
Müze Pazar hariç her gün 09 00 – 17 00 arası açıktır. Giriş ücretsizdir. Adres : Aziz Mahmud Hüdai Mah. Uncular Cad. Bakıcı Sok. No:12 Üsküdar 
Tel : + 90 216 553 23 37
Tel : + 90 216 391 86 81 
Gsm : + 90 532 616 14 66
E-Posta : mehmetnaciakoz@ucurtmadunyasi.com


Bunların dışında Pera Müzesi (http://www.peramuzesi.org.tr/) ve Sakıp Sabancı Müzesi (http://muze.sabanciuniv.edu/tr/sayfa/cocuk-ve-genclere-yonelik-guncel-programlar) de çocuklar için eğitim programları düzenliyor ama genellikle 6-7 yaş civarından başlıyor sınır. Fakat kolleksiyonları ve sergileri için gidilebilir. Ben bundan seneler önce Pera Müzesindeki Miro sergisine gittiğimde annesiyle gelmiş 5-6 yaşlarında bir çocuk da sergiyi geziyordu. Miro'nun sürrealist çizgilerini uzun uzun inceleyip, annesine sürekli şimdi bu ne resmi diye sorduktan sonra "Ya bu resimleri ben daha güzel yaparım" yorumu beni koparmıştı. Çünkü bana da Miro'nun o çocuksu ve basit resimlerini bir çocuk daha güzel yapabilir gibi gelmişti.

23 Ekim 2013 Çarşamba

Bir Bilenden Anaokulunda Karşılaşılan Problemler ve Çözüm Yolları

Çocuğunu anaokuluna göndermeye karar vermiş ebeveynlerin karşılaşacağı ilk problem, okul seçimidir. Çünkü anaokulu, çocuğun bir takım problemler yaşadığı bir yer olduğu kadar, o problemleri çözümlediği bir yerdir de. Bu nedenle, çocuğumuzu anaokuluna göndermeden önce iyi bir araştırma yapıp; okulun fiziki şartlarından tutun, yöneticilerin, eğitimcilerin ve diğer görevli personelin yeterliliği ve güvenilirliği konusunda emin olmamız gerekir. Aksi halde, karşılaşılan problemleri çözümlemek bir yana, o problemler daha ciddi problemlerin başlangıcı olabilirler.


Çocuk için uygun okulu seçtikten sonra, okul sürecinde karşılaşacağımız diğer problemler sıradaki yerlerini alırlar. Çocuğun ayrılık kaygısı, okula gitmek istememesi, başlangıçta hevesle okula giderken sonradan okuldan soğuması, sık hasta olması, olumsuz davranışları taklit etmesi, fiziksel zarara uğraması, okulla başlayan hırçınlık, gece uyanmaları ve korkuları anaokulunda karşılaşılması en olası başlıca problemlerdir. Biz bu yazımızda ayrılık kaygısını işleyerek konuya başlayacağız.

EBEVEYNDEN AYRILMAKTA YAŞANAN ZORLUK

Anaokulu döneminde en sık karşılaşılan ve ebeveyni en zorlayan problemlerden biridir ayrılık kaygısı. Özellikle, çocuk anneden ilk defa ayrılacaksa durum daha da zorlaşır. Fakat ebeveynler unutmamalıdırlar ki, bu, aşılamayacak bir zorluk değildir.

Ayrılık kaygısı ile baş etmenin en önemli yolu ve ilk adımı, çocuğun okula adaptasyon sürecini mümkün olan en sorunsuz şekilde yaşamasıdır. Bu noktada ebeveynler ve eğitimcilerin bazı hususlara dikkat etmeleri gerekir:

"Çocuk okula gideceği fikrine alıştırılmalıdır."
Adaptasyon sürecinin ilk aşaması çocuğun henüz evde iken, okula gideceği fikrine alıştırılmasıdır. Okula gitmesinin nedeni anlayacağı bir dille ona anlatılmalı, okulda yapacağı eğlenceli şeyler hakkında konuşulmalıdır. Okul için birlikte alışveriş yapılmalıdır. Kayıt için okula giderken çocuk da götürülmeli, öğretmeni ile tanıştırılmalı, okulu gezmesine fırsat verilmelidir.

"Alıştırma haftasında çocuğun yanında güvendiği birisi olmalıdır."
Adaptasyon sürecinin sonraki aşamasında çocuk ile birlikte okula gitmek gelir. Ebeveynler okulun ilk günlerinde çocuğu okulda yalnız bırakmamaya özen göstermelidirler. Elbetteki çocuk, ilk defa gittiği bir yere ve ilk defa gördüğü insanlara güvenmeyecektir. Kimi ebeveynler o ağlar ağlar susar, kime bıraksam öyle yapıyor, diye daha ilk günden öğretmene teslim edip okuldan ayrılmaktadırlar. Bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Çocuk teyzeye, halaya bırakıldığında ağlasa da, yine de onlar daha önceden bildiği kişiler olduğu için sakinleşir. Ancak anaokulunda ilk defa gördüğü öğretmenine ya da arkadaşlarına güvenmesi için hiç bir mantıklı nedeni yoktur. Ayrıca, ağlayıp ağlayıp sussa bile bu, artık güvende hissettiği için değil; bilakis çaresizlik hissettiği için bir susmadır. Çocuk normalde okulu sevecekse bile, bu şekilde okula bırakıldığından okula karşı öfke duyabilir ve sevmeyebilir.

Anne ya da babadan biri veya çocuğun yanında kendisini güvende hissedeceği bir teyzesi, amcası uyum haftasında çocuğun yanında olmalıdır. Çünkü okul çocuk için sadece yeni bir yer değil, yeni kişiler ve yeni koşullar demektir. Çocuk, aynı anda bir çok şeye alışmak zorunda kalmıştır. Biz yetişkinler bile bazen yeni durumlara alışmakta zorlanırken, çocuğumuzdan kısa sürede bunu beklemek ona haksızlık etmek olur.

"Alıştırma haftasında çocuk sabahtan akşama kadar okulda kalmamalıdır."
İlk gün en fazla 1-2 saat okulda kalıp, sonraki günler bu süre yavaş yavaş uzatılmalı ve normal okul saati süresine gelmelidir. Yine ilk haftalarda çocuk yemek konusunda çok sıkılmamalıdır. Çünkü genelde okullarda ilk günlerde yemek saati biraz kargaşalı geçer. İştahı az olanlar, çatal kaşık kullanmayı bilmeyenler, sevmediği yemekte sorun çıkaranlar, hep bir lavaboya gidip el yıkamalar... Kısacası çocuk, yemek saatlerinde gerginleşebilir. Bu nedenle okulun ilk günlerinde anne de, öğretmen de yemek konusunda çocuğa ısrarcı davranmamalıdır. Çocuk okulda tek başına durabilmeyi başardığında yemek yemesi zaten düzene girecektir.

"Ebeveynler öğretmen ile işbirliği içerisinde olmalıdırlar."
Alıştırma haftasında anne/baba çocuğun yanında beklediği sürece öğretmenle işbirliği içerisinde olmalı, kendi başına hareket etmemelidir. Çocuk "sıkıldım, gidelim" dediğinde, başka sınıflara girmek istediğinde, annesinin kendi sınıfına girmesini, yanında oturmasını istediğinde ya da sınıfındaki oyuncakları dışarı çıkarmak istediğinde... ona tamam dememeli, öğretmenine yönlendirmelidir. Annenin her şeyi öğretmene sorması çocuğun öğretmene güvenmesini kolaylaştırır; çünkü, koskoca annesi bile öğretmenine sormakta, öğretmeninden izinsiz hareket etmemektedir.

"Ebeveynler aşamalı olarak okuldan uzaklaştırılmalıdır."
Çocuk annesi ile birlikte okulda bir kaç gün geçirip ortama alıştıktan sonra, anne gün içerisinde kısa süreli olarak okuldan uzaklaştırılmalıdır. Ancak bu çocuktan gizli yapılmamalıdır. Anne işi olduğunu ve kısa sürede geleceğini söyleyip el sallamalıdır. Burada annenin özellikle dikkat etmesi gereken nokta, dışarı çıkmak için çocuktan izin almamasıdır. "Çıkabilir miyim, gideyim mi, olur mu...?" gibi sorular okul konusunda otoriteyi çocuğa bırakmak olur. Bu nedenle anne gayet net bir şekilde gideceğini ama geleceğini çocuğuna söylemelidir. Çocuk ağlasa bile onu öğretmenine teslim adip dışarı çıkmalıdır. Çünkü artık çocuk okuldakileri tanımaktadır. Buradakilerin kendisine bir zarar vermeyeceklerini öğrenmiştir.

Anne dışarı çıktığında, uzaklaşmadan önce öğretmenden telefon beklemelidir. Genellikle çocuklar 5-10 dk içerisinde susarlar. Çocuk susunca da öğretmen, anneyi arayıp gitmesini söyleyebilir. Ancak bu ilk ayrılık gerçekten kısa olmalıdır ki, hem çocuğun annesine olan güveni sarsılmasın, hem de o ilk ayrılma stresini çok yoğun yaşamasın. Sonraki günlerde annenin dışarıda kalma süresi aşama aşama uzatılmalıdır.

Eğer ki çocuk kendini yerden yere atıyor ve ağlıyorsa öğretmeni fiziksel yakınlık kurup sustuğu an annesine telefon açıp çağıracağını söylemelidir, ancak, susması gerektiğini vurgulamalı ve sustuğunda da anneyi çağırmalıdır. Böylece çocuk hem öğretmenine güvenecek hem de ağlayarak dediğini yaptıramayacağını anlayacaktır.

"Alıştırma haftasından sonra çocuk öğretmene kapıdan teslim edilmelidir."
Çocuk ilk haftayı anne ile okulda geçirip zamanla annenin gün içerisinde aşamalı olarak okuldan uzaklaştırılmasından sonraki adım çocuğun sabahları öğretmene kapıdan teslim edilmesidir. Anne kapıdan içeri ne kadar fazla girerse çocuğun onu bırakması daha zor olacak, aksine ona daha fazla yapışacaktır. Çocuğu getiren kişi net olmalı, ağlasa da çocuğu öğretmenine vermelidir. Özellikle öğretmene kendisi teslim etmelidir. Çünkü öğretmen çocuğu anneden ayırmaya kalkarsa çocuk öğretmenine kızgın olabilir. Ebeveyn öğretmene teslim ettikten sonra çocuğunu öpüp, el sallayıp gitmelidir. Bu ayrılık anında aşırı fiziksel temas ya da çocuğu susturmak için açıklama yapıp ikna çabalarına girişmek süreci olumsuz etkilemektedir. Fiziksel temas anneyi de çocuğu da daha duygusallaştırmakta, çocuğun öğretmeni ya da okulu buna engel olarak gördüğü için onlara öfkelenmesine neden olmaktadır. Yapılan açıklamalara gelince, çocuk onları o an dinlemeyeceği için boşuna olmakta, ayrılık süresini uzatmaktadır. Oysa ki ayrılma aşamasının çok uzatılması çocuğun ağlama süresini de uzatacaktır.

"Ebeveynler çocuk ağlıyor diye geri adım atmamlıdırlar."
Çocuğu bu kadar ağlatan, biraz da ağlarsa annesinin yanından ayrılmayacağı ya da kendisini okuldan alacağı düşüncesine olan inancıdır. Bu nedenle anneler bu konuda net ve sabırlı olmalıdırlar. Ağlasa da okula gitmesi gerektiğini, daha sonra gelip onu alacağını çocuğa söylemeliler ve ağlıyor diye bu tuzağa düşüp onu okuldan almamalılar. Bu, çocuğun okula alışmasını zorlaştırdığı gibi, isteklerini ağlayarak belirtmesini alışkanlık haline getirmesine neden olur. Halbuki annenin net tavrı aslında bir bakıma çocuğu rahatlatır. Çünkü çocuk da netleşir. Anneyi gönderdikten sonra çocuğun sakinleşmesinin nedeni, artık annesi almaya gelene kadar okuldan ayrılma ihtimalinin olmayışıdır.

Eğer ki çocuk sonrasında susuyor ve etkinliklere katılıyorsa, ebeveynler çocuğun ayrılırken ağlamasını çok dikkate almamalıdırlar. Bu çocuğun her sabah olduğu gibi bu sabah da bir şansını deneme girişimidir. Ve bu şansını deneme girişimi aylar geçse de sürebilir, normaldir. Ancak her geçen gün ağlama süresi kısalacak ve sesinin şiddeti azalacaktır. Bu, ailelerin sabretmesi gereken bir durumdur.

"Bitirirken;"
Çocuğun okula bırakılırken ağlaması, onun okula alışıp alışmadığının kriteri değildir. Çocuk bırakıldıktan 10-15 dk sonra susmuyor, gün içerisinde sürekli ağlamaklı bir halde oluyor, ağlaması krize dönüşüyor ve kendine zarar veriyorsa, bu çocuğun alışamadığı, henüz anaokuluna gitmeye hazır olmadığı düşünülebilir. Bu durumda bir uzmana danışılmalıdır.

Son olarak belirtmemiz gereken bir nokta da her çocuğun farklı olduğudur. Bu nedenle bazı çocuk 3 günde alışırken, bazısı için bu süreç 3 hafta alabilir. Ebeveynler çocuğu diğer çocuklarla kıyaslamak yerine çocuğun öğretmeni ve okulun psikoloğu ile iletişim halinde olmalıdır.

Psikolog Canan Cantürk

22 Ekim 2013 Salı

Taşıt Tutması ...

Taşıt tutması iç kulak, gözler ve vücudun hareketi saptayan diğer alanlarının beyne beklenmeyen ve çelişkili mesajlar göndermesi sonucunda ortaya çıkar (mış). Dengeye duyarlı sistemimiz (iç kulak, görme ve dengeyi sağlayan sinirler) vücudun hareket ettiği mesajını gönderirken diğer vücut bölümleri hareketi algılamayabilir. Hareket eden bir geminin kamarasında iç kulağınız büyük dalgaların hareketini hissedebilir, ama gözleriniz herhangi bir hareket görmeyebilir. Bu durumda duyular arasında bir çelişki oluşur ve sonuçta taşıt tutar. İngilizce'de motion sickness denilen bu durum, daha çok 2-12 yaş arası çocuklarda ve kadınlarda görülen bir rahatsızlıkmış. İyi tarafı çocuklarda çoğu zaman yaş ilerleyince azalıyormuş. 




Çocuğumuzu araç tuttuğu zaman sakin ve soğukkanlı davranmak, panik yapmamak gerekiyormuş. Zaten ne yapacağını ve ne olduğunu bilmeyen, zor durumdaki çocuğa olayın olumsuzluğunu yansıtmamamız gerekirmiş.En iyisi taşıt tutmasını daha başlamadan önlemeye çalışmakmış çünkü bir kez başladıktan sonra belirtileri durdurmak güçmüş.  


  • Erken teşhis... Sessiz, sakin oturuyorsa, yorgun ve bitkin görünüyorsa, soğuk terler döküyorsa, kusacak gibi bir hali varsa hemen önlem alın. Arabadaysanız uygun bir yerde durup temiz hava alsın, uçaktaysanız dışarı bakmasını sağlayın. Mümkünse 15 dakika kadar kucağınıza yatırın, alnına soğuk bir mendil koyun.
  • Araba yolculuğunda... Kitap okumak, oyun oynamak yerine yolun ilerisinde bir noktaya odaklanmasını sağlayın. Araç uzaktaki noktaya yaklaştıkça beynin karışık mesajlar alması engellenir.
  • Hava almak... Klimayı açıp yüzüne serin hava üfletmek, gemide veya vapurda güverteye çıkıp temiz hava almak kusmayı engelleyebilir.
  • Koltuk seçerken... Otobüste, trende, uçakta arka yerine ön koltukları tercih edin. Vapurda üst kata oturun. Uçağın kanat hizasını seçin. Mümkünse çocuğun boyunu yükseltip pencereden dışarı bakmasını sağlayın.
  • Dikkatini dağıtmak... Bazen kendi başına sessizce oturmak da mide bulantısını tetikler. Özellikle de midesi bulanacağı aklına gelirse. Birlikte şarkı söylemek, yolculuktan farklı konulardan konuşmak, geçen arabaları saymak, kuşları bulmak gibi oyunlar işe yarar. Yap-boz, kitaplar ve interaktif oyuncaklar pek uygun değil.
  • Karın tokluğu... Yol öncesinde hafif yiyecekler önerin. Mantığa ters gelse de aç olmak mide bulandıran etkenlerden biri.
  • Uyku... Yolculuğu uyku saatine denk getirirseniz uyurken çocukların midesi bulanmaz.
  • Aktiviteyi minimumda tutmak... Koridorda aşağı-yukarı yürümek, koltuğa inip-çıkmak mide bulantısını arttırır. Başı mümkün olduğunda sabit tutmalı.


Bunlar dışında doktorunuz bazı ilaçlar önerebilir. Bu tedbirlere rağmen kusma engellenemezse sık sık az miktarda su içirin, dehidrasyon olmasın. Birkaç tane tuzlu kraker, nane şekeri veya leblebi yedirebilir, maden suyu gibi gazlı içecekler içirebilirsiniz. En iyisi bir süre uzanmasını sağlayın veya en azından başı hareketsiz tutun. 


Ben derim ki, her ihtimale karşı çantamızda içine kusmak için sağlam bir poşet (uçaklarda kağıt torbalar var), ıslak mendil ve yedek üst-baş taşımalı. Zencefilin mide bulantısına iyi geldiği de biliniyor. Zencefilli içecek veya yiyecekler de denenebilir.


Not: Arabada, kendi koltuğunda oturan çocuklarda kusma daha az olurmuş. Mümkünse araç koltuğu kullanmalı.

Ağrısız, sızısız, bulantısız günler dilerim...

21 Ekim 2013 Pazartesi

Kediyi ne öldürür? Merak mı? Cimcime mi?

Gümüş kedinin başı dertte. Cimcime bir seri katil gibi sürekli peşinde hayvanın. Bir kere yere düşen köftesini yedi diye hayvana düşman oldu. Kinci olacak bu kız galiba. Yemek yerken Gümüş de mutfağa girince tabakta olan her şeyi ağzına tıkıyor kedi yemesin diye. Bunları yutsa biz bu yöntemi kullanırız tabii yedirmek için ama doğal olarak kocaman lokmayı ağzında çeviremeyip çıkarıyor. Tam bir felaket. 

Bu arada kedi de depresyona girdi. Şaka değil,gerçekten depresyona girdi. Gümüş son zamanlarda bazı kabahatler yapıyor. Bunu sık sık tekrarlar olunca veterinere sordum bu kedi niye sapıttı diye. Aslında bu zamana kadar nasıl dayandı demek daha doğru olurdu. Sonuçta yaşanan olayları özetleyince kedinin depresyona girdiği anlaşıldı. Mesela Cimcime'nin kediyi köşelere sıkıştırıp seviyorum ayağına mıncırması, biz yemek yerken mutfağa giren zavallı kediciğin üzerine türlü oyuncak atıp mutfaktan kovalaması, Cimcime uyumaya çalışırken intikam intikam diye miyav miyav miyavlayan kediciğin babamız tarafından azarlanması, benim abuk sabuk yerlere yattığı için görmeyip sürekli üzerine basmam falan sonunda hayvanı depresyona sokmuş.  





Ne mi yapmak gerekiyor. Reçeteli maması varmış. Ciddiyim. Calmex Cat adında veterinerinin reçete ile verdiği, davranış bozukluğu ve kedi depresyonuna iyi gelen bir mama varmış. Bir dünya para tabii. Bunun dışında daha ucuz yöntem de sürekli sevmek. Şimdilik ucuz yöntemi deniyoruz. Kendi çapımızda kabahat önleyici başka önlemler de aldık. Bundan bir sonuç çıkmazsa alacağız Calmex'i seve seve. 


Hakkımızda hayırlısı...

18 Ekim 2013 Cuma

Alışmak ...

İnsan olmak ne kadar zor hiç düşündünüz mü? Hayata alışmak ne kadar zor. Bunu bir çocukla beraber sil baştan büyürken çok iyi anlıyor insan. 

Önce doğup, annenin rahat karnından sonra çıktığın yeni ortama alışman gerekiyor . Ufak tefek uyum sağlaman bile 40 gün (derler) sürüyor. Sonra annenin memesini emmeye alışman gerekiyor. Ardından gazlı günlerle bağırsaklarının ortama ayak uydurması gerekiyor. 

Zaman geçiyor 5-6 aylık olunca katı gıdayla tanışıp alışmaya çalışıyorsun. Katı gıdayı gören bağırsaklar tekrar sapıtıyor. Bizimkiler 9 gün çalışmayı bırakıp izne çıkmıştı. Alışma süreci işte. Sonra uyumayı öğrenmen ve öğrendiğine alışman gerekiyor. Uyumayı öğrenmek nasıl bir şey düşünemiyorum bile. Uykun gelir uyursun işte di mi? Öyle değil işte. 

Sonra sürünmeye, emeklemeye ve yürümeye alışman gerekiyor. Etrafındaki bir sürü yabancıya alışman gerekiyor. Ve tüm bunlar hayatının ilk yılında oluyor. Bu arada boyun neredeyse doğduğun boyun 2 misline çıkıyor. Kilon ikiye üçe katlıyor. Yani vücudun uzuyor ve genişliyor. O kadar kısa sürede oluyor ki bu gelişim acaba can acısı hissediliyor mu diye düşünüyorum bazen. 

Doğduğundan beri beze doldurduğun kaka ve çişi tuvalete yapmaya alışman gerekiyor. Sonra kendi kendine giyinip soyunmayı da öğreniyorsun. Parmaklarını, ellerini randımanlı olarak kullanmaya başlıyorsun. 

Yaşın geliyor önce anaokuluna sonra arkadaşlara öğretmenlere alışman gerekiyor. Sonra ilkokul, okuma yazma, matematik falan filan. Ortaokul lise üniversite hep iş hayatına hazır olman, alışman için. 

Bunların hiçbiri burada yazıldığı gibi kolay olmuyor. Hepsi de çok meşakkatli süreçler. Büyüdüğünde kimse düşünmüyor acaba ben yürümeyi nasıl öğrendim diye. Cevap belli, hiç de kolay olmadı. Kısacası o kadar badireler atlatıyoruz ki erişkin olana kadar, o kadar zaferler kazanıyoruz ki kendimizi ne kadar kutlasak az. Evet belki çevremizdeki herkes yapıyor bunu ama hepsi de birer zafer aslında. 

Yoksa ilk adımını atan bebeğin annesi havalara uçar mıydı? Ya da kakasını tuvalete yaptığı için çocuğuyla gurur duyan anne deli mi? 

Zor işler bunlar. Hayat bize zor.

Bu konu nereden mi aklıma geldi ? Yorgana alışmaya çalışıyoruz bu sıralar. Yorgan. Bildiğin yorgan. Oradan geldi aklıma yani. 


10 Ekim 2013 Perşembe

Puffff ...

Puf sever misiniz? Ben pek sevmem. Bir yerden bir yere taşıması zordur, tutacak bir yer bulamazsın, illa kucaklaman gerek. Tahta kasalı filan olanlar da eşek ölüsü gibi ağır olur, fıtık olursun kaldırsan. Bir de puf deyince benim aklıma hep çoook eskiden annemin pembe çatlak polyesterden yapılma makyaj masasının önünde duran yeşil kadife pufu gelir. Eski evlerde odalar zaten dar, bir de sandalye sokamadığın için ittire ittire bir puf sokmuşsun o araya. Ne kadar gereksiz. Annemi o pufa oturup makyaj yaparken hiç görmedim ama ben her fırsatta ayağımı bacağımı çarpardım. Dar alanda dönenemeyen o zamanları yaramaz şimdinin DEHB'li (dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu) çocuğu olarak yaralar dururdum kendimi o kütük gibi pufla. Demek o zamanlar modaydı zaten sonraları çok üvey evlat muamelesi gördü zavallım, en sonunda da atıldı zaten. 

Hem sevmem hem de nereden aklıma geldi puflar di mi? Eee tabiki Cimcime'den. Yavrum evde yerlerde sürüne sürüne telef oluyor. Kendi boyunda sandalyesi var ama oyuncakları genelde yerde. Küçük sandalyede oturup oyuncakla oynasa manavın önündeki minik sandalyelere oturup tavla oynayan esnafa benziyor çocuk. Puf ama daha çok yumuşak olanlar bu tür durumlar için iyi bir çözüm. Aşağıdaki puflar da çocuk odaları için ideal şekerlikte. 





Buna bayıldım mesela ama devrilme riski var.


Bu da lolipop gibi



Örgü puflar çok modaymış ama kalın yün ve kalın şişle örülüyormuş. Şiş kalınlığı 1inch falan herhalde.






Bu da Eti Puf'a benziyor


Ha ha sıkıysa otur bakalım. 


Bak bu kolay taşınabilir işte. 








Bu da süper görünüyor ama bu kadar çok pufu nereye koyarız?


Erkek çocuklar için iyi fikir mesela.


Yaratık puf

Bir ters bir düz ...

Haraşo Puf

Selanik Puf

Yok Selanik buydu galiba. 


Ve tabiki uyuyan kedi puf.