“Aferin
sana akıllı kızım”. “Bravo sana zeki oğlum”. Bunlar, ebeveynler olarak
çoğumuzun tüm iyi niyetimizle, çocuklarımızın özgüvenini arttırmak ve daha
başarılı olmalarını sağlamak umuduyla söylediği cümleler.
Peki
çocuklarımıza “akıllı ve zeki” şeklinde iltifat etmek neden iyi bir fikir
değil?
1-
Sürekli ne kadar zeki olduğunu duyup, zekasına çok güvenen çocuklar,
karşılarına zorlandıkları konu, ödev, proje çıktığı zaman çok daha kolay pes
edebilirler. Çünkü çoğu şeyin onlara kolay gelmesine alışıktırlar ve bunun için
zekalarına güvenirler. Zekalarının yetmediği ve zorlandıkları noktada ”ben
bunda iyi değilim” diye düşünüp daha kolay vazgeçebilirler. Kendilerini
zorlamaya alışmazlar.
2-
Zeki olmak, illa da özgüven getirmiyor insana. Hatta tam tersi, sadece zekasına
güvenen çocuklar, şu an sahip oldukları “zeki çocuk” statüsünü korumak uğruna,
başarılı olup olamayacaklarından emin olamadıkları konularda yeni şeyler
denemek istemeyebilirler. Hata yapmaktan daha çok korkarlar. Onları daha da
geliştirecek zor şeyleri değil, başarılarının garanti olduğu kolay şeyleri
tercih ederler. Çünkü başarılı olamadıkları takdirde “zeka”larının
sorgulanacağından endişe ederler. Risk alıp yeni şeyler denemekten ve
kendilerini zorlamaktan kaçınabilirler. Gelişimleri bloke olur.
Peki
“zeka ve akıl” yerine hangi özelliklerini översek, bu onlara hayatlarında onlar
için hayal ettiğimiz övgüven ve başarıyı getirir?
Birçok
şey var mutlaka ama en önemlileri aşağıdakiler:
1- Çalışkanlık,
yani efor ve çaba
2- Dirayet,
yani zorluklar karşısında kolay kolay vazgeçmemek
3- Fokus:
yani konsantre olabilme, önündeki bir şeye kendini %100 verebilme becerisi
4- Risk
almak, sonucun nasıl olacağını bilmeden yeni şeyler denemek
Mesela,
okulda iyi bir not aldıysa, “Zeki oğlum” yerine, “Dün ara vermeden çalıştın,
çaba sarfettin, başardın, kendinle gurur duymalısın” dersek “çalışmayı”
hayatında ona istediği başarıları elde etmesine yardımcı olacak bir nevi
“arkadaş” gibi görmeye başlar.
Çünkü,
çok çalışarak istediği herşeyi başarabileceğini bilmek, çocuğa kontrol duygusu
ve güç verir. Başarılarının kontrolünün kendi ellerinde olduğunu öğrenirler.
Çalışkanlığına güvenmek yerine, zekasına güvenen çocuklar “Nasıl olsa zekiyim,
Çok çaba sarfetmeme gerek yok diye düşünebilirler ve sonuç tabii ki hayal kırıklığı
olabilir çoğu zaman.
Bir
diğer örnek, ödevinde bir problemde zorlanıp ama uğraşmaya devam edip, sonunda
çözdüyse veya ayakkabı bağlarını bağlamayı ögrenmek için dakikalarca uğraştıysa
“Akıllı kızım” demek yerine, “Çok zorlandığın halde vazgeçmedin, denemeye devam
ettin ve sonunda başardın” dediğimizde, “dirayetin, zor anlarda denemeye devam
etmenin” faydalarını içselleştirmeye başlar.
Uzun
zaman çok konsantre bir şekilde boyama yapmışsa, bir oyun oynadıysa veya bir
proje gerçekleştirdiyse “Ne kadar güzel odaklanıyorsun önündeki işe” gibi bir
yorum, çocuğa eğer isterse, bir şeye konsantre olabilme becerisi olduğu
mesajını verir.
Ya da
örneğin, bir risk alıp yeni bir yemek denediyse “Yeni bir şey denemen harika,
yeni şeyler denediğimizde hayat daha eğlenceli oluyor değil mi” gibi bir cümle,
çocuğu hata yapmaktan korkmak yerine cesur olup yeni şeyler denemeye teşvik
edecektir.
Bunları
yüksek sesle söylemek, çocuğa hayatında ona neyin başarı getirdiği konusunda
farkındalık yaratacaktır ve zorluklarla karşılaştığı zaman, kendisinde bu
özelliklerin mevcut olduğunu bilip, kendine güvenecektir, kolay kolay pes
etmeyecektir.
Tabii
hangi konuda olursa olsun, iltifatın da fazlası zarar. Çabasını, dirayetini ve
diğer özelliklerini överken de, samimi olmak, dozunda yapmak ve genel değil,
spesifik olmak çok önemli.
Zekaya
gelince;
Çocuklara zeka ve akıl ilgili söylenebilecek en önemli şey şu
(yaşlarına göre adapte etmek gerekir tabii): “Hepimiz
belli bir zeka seviyesiyle doğarız ama bu sabit değildir, kader değildir. Beyin
bir kas gibidir, kullanıldıkça gelişir, şekil değiştirir. Aynı şekilde
zorlanmadıkça, verimli kullanılmadıkça becerilerini kaybeder. Ne kadar beynini
zorlayacak çalışmalar yaparsan, birşey üzerinde düşünürsen, onu o kadar
geliştirirsin ve yeni şeyleri öğrenmen o kadar kolaylaşır. Beynini, aklını,
zekanı geliştirmek senin elinde, senin kontrolünde.”
Bu
kontrol duygusu, çocuğun kendini güçlü hissetmesine yardımcı olur, kendini iyi
hisseder. Çaba sarfettikçe karşılığını alacağını bilir.
Sonuç: Zeka
mutlaka yardımcı, ama hayatta bize ve çocuklarımıza esas başarıyı getiren
şeyler, çalışkanlık, fokus, zorluklar karşısında yılmamak gibi beceriler.
Çocuklarımızın herhangi bir konuda zorlandıklarını gördüğümüz zaman
veya yardım istedikleri zaman, koruma içgüdüsüyle “hemen kurtarmaya çalışmamak”
gerekiyor (tabii ki ciddi güvenlik konuları dışında).
Kıyafetini
giymek de mi zorlanıyor, ödevinde çözemediği bir soru mu var, ya da bir yere mi
tırmanmaya çalışıyor, bırakalım başarmak için çalışsınlar, çaba sarfetsinler,
denemeye devam etsinler, evet gerekiyorsa yanlarında olup onları destekleyelim
ama onlar adına biz başarıp, kendi kendilerine uğraşarak başarma şansını ve
bunun onlara hissettireceği gurur ve özgüven duygusunu ellerinden almayalım.
Sonuçta,
yanlarında bugün varız, yarın yokuz. Hayattaki altın bilezikleri “zekaları”
değil, “çalışkanlıkları ve dirayetleri” olacak.
(Alıntıdır)