Bugün bizim evlilik yıl dönümümüz. Üç yıl önce bugün Madrid Baş Konsolosluğunda verdik "evet" cevaplarımızı. İstanbul yetmedi, kolay geldi, bir de Madrid deneyelim dedik. Benim her olayımda olduğu gibi elbette oldukça stresli ve zor bir şekilde oldu. Mesela okuldan mezun olduktan sonra Yüksek Lisans yapmayı çok istiyordum ama hemen kısmet olmadı. On sene sonra Koç Üniversitesi gibi çok iyi bir fırsat çıktı önüme ve değerlendirip okula yazıldım. Okul dünya para ama o da ne aynı anda ev kredisi de ödediğim için o dünya para verdiğim okula gidecek benzin parasını zor denkleştiriyorum. Şans işte, hepitopu bir yıl süren MBA süresinde, çıkmam gereken iş seyahati sayısı da 20 yıllık çalışma hayatımdaki toplam seyahat sayısından fazla olmaz mı? Neyse ki zeki bir insanım da yüksek bir ortalamayla mezun olabildim :))). Mesela iki sene çıkıp "ya bu adam bana evlenme teklifi falan etmeyecek galiba" diye hayıflanırken, 20 günlük Uzak Doğu seyahattime çıkmadan iki gün önce "dönünce 19 Mayıs'ta nişanlanalım" - dönüş tarihimden 2 gün sonra - diyen sevgiliye "tamam" diyip sonra Kamboçya'da Pelit Pastanesinin kataloglarını inceleyip, Vietnam'da ayakkabı aramak, nişan elbisemi internetten sipariş etmek, 19 Mayıs törenlerine katılacak kızlarımızın saçlarını yaptırdığı kuaförde bir topuz için 2 saat beklemek benim kaderim olabilir mi? Hem her şeyi istemek hem de bunların bir sırayla gelmesini ummak hayalcilik mi?
Öncelikle yurt dışında evlenmek öyle "aaa hadi buradayken evlenelim" şeklinde olmuyor. Türkiye'den bir ton evrak istiyorlar. Biz İstanbul'da nikah kıymaktan "prosedürlerle uğraşmayalım hem bize bir anı olur" diye vazgeçmiştik. Oldu da. Vücudumdaki kanın Karadenizli olan kısmı zaman zaman beynime ulaştığında benim bol bol anım oluyor nedense. Mesela eşimle bir yere arabalarımızla ayrı ayrı gelip, sonra onun arabasıyla eve dönüp sabah işe gitmek için kalkıp kendi arabamı taaa o gittiğimiz yerde unuttuğumu anlamam hep bu kanın beyne doğru yaptığı gereksiz hareketlerle ilgili. Madrid olayımızda da öncelikle pasaport işlemleri bizi keman teli gibi gerdi çünkü İspanya vize vermeden önce son anda, bitimine 7 ay kalan pasaportun değiştirilmesini istedi. Normalde 6 aydır ama 6-7 farketmez denmişşş... Pasaportla rezervasyonlarla uğraşırken Karadenizli kan sinsi sinsi ilerlemekteydi. Ve seyahat günü gelip çattığında bizim uçağı kaçırmamıza neden oldu. Sabah tıngır mıngır hazırlanıp arabaya bindikten 5 dakika sonra bilete bakıp uçağın o anda havada olduğunu farketmek ve bunu müstakbel kocana nasıl açıklayacağını bilememek nasıl bir duygu tarif edemem şimdi. Neyse ki aynı gün başka bir uçakla uçabildik de evlendik.
Evlendiğimiz gün de bir sürü anımız oldu. Ağustos ayı İspanya'da tatil ayı. Tüm mağazalar gibi tüm çiçekçiler de kapalı olduğu için Madrid'in kocaman merkezinde bir dal çiçek bulamadık. En sonunda Mudo benzeri bir mağazadan plastik orkide aldık. Hala duruyor evde , anısı yaşıyor :) Öte yanda nikah öğleden sonra ikide olduğu ve İspanya da yaşayan herkes Türk bile olsa uzuuun öğle tatillerini sevdiği için konsoloslukta şahit olacak kişi bulamamak, sonra Portekizli nişanlısıyla İspanya'da yaşayan, pasaport işlemleri için konsolosluğa gelen bir Türk ziyaretçiden şahit olmasını rica etmek, bu sayede başlayan dostluğu ilerletip 1 sene sonra onların nikahına şahit olmak da diğer bir anı oldu mesela. Akşam yemeği için gittiğimiz minik restaurant'ta o gün evlendiğimizi öğrenen dükkan sahibi kadının kemancı oğlunu çağırıp bize "La Comparsita" çaldırması, dans etmemiz için bizi masadan zorla kaldırması ve eşiyle bize eşlik etmesi de, kaldığımız otelin odamıza göndediği çikolata, çilek ve şampanya da, nikah sonrası baş başa yaptığımız uzun Güney İspanya gezisi de güzel birer anı oldu bizim için.
O seyahatte olan tüm anıların içinde en değerli olanını ben dokuz ay sonra kucağıma aldım. O da, yol arkadaşımla sahip olduğumuz diğer tüm anılar gibi çok genç ama her geçen gün hayatımıza yeni anılar ekleyerek büyüyor. Daha çok işimiz, biriktirecek ve büyütecek çok anımız var. Allah bizi ayırmasın.
Bir erkeğin bir kıza söyleyebileceği en güzel söz "Senden sonra seveceğim kız, bizim kızımız olacak" demesidir. Paul Auster