Bugün bir yazı okudum. Yazı özet olarak der ki “biz çocukken sanki günler daha uzundu, hayat daha yavaş akardı, şimdi çocuklar evdeki büyüklerin hızında dönen dünyaya ayak uydurarak yaşamaya çalışıyorlar. Bir yerden bir yere koşturmakla geçiyor çocuklukları.
Evet eski günler çok güzeldi ama adı üstünde eskide kaldı onlar. Bizi eskiden annemiz oynayalım diye “sokağa salardı”. Susadığımız zaman eğer giriş kattaki komşu teyze bize su vermekten bıktıysa, bahçedeki hortumdan su içerdik (ve ölmezdik). Ben çok şanslıydım evimin karşısında Çamlık vardı ama bazı komşular çamlığa girmeyi yasaklamıştı. Gizli gizli girer koca çam ağaçlarının arasında koşturup oynardık. Kapıcı çocuğu olmaktan utanmayan arkadaşlarımız vardı, hep beraberdik, aramızda fark yoktu. Evimizden kilometrelerce uzağa bisiklet veya patenle gider, taa oralarda düşüp üzerimizi paraladığımızda arkadaşlarımız eve dönüp bize yedek kıyafet getirirdi. Kapı önünde çekirdek yediğimiz için kapıcı amca bizi 1 kilometre kovaladığında ailemiz kapıcıyı mahkemeye vermezdi. Sokaktan eve “anneeeaaaee para at” diye bağırıp sokaktan geçen horoz şekerciden veya macuncudan alışveriş ederdik. Annemiz onlarca çocucuğun arasında bizim sesimiz tanır aşağıdaki on çocuğa yetecek kadar parayı mandala takıp aşağıya atardı. Arkadaşlarına da şeker al derdi. İlk gençliğimizde bahçe duvarlarının üzerinde yeni moda olan Stan Smith’lerden bahseder, kar yıkama kotlar giyerdik.
Şimdi çocukları sokağa sal bakalım kaçı geri dönecek, dönerse de aman iyi kontrol et organları tam mı diye. Sokaklar eskisi gibi 3-4 katlı apartmanların veya müstakil evlerin arasındaki sokaklar gibi değil ki. Binalar 20 katlı artık. Ne sen balkondan “geç oldu, baban gelecek, eve gel artık” diye bağırabilirsin “ne çocuk “anne para at” diye bağırabilir. Zaten artık öyle şekerci filan geçemez o sokaktan, horoz şeker – pamuk şeker artık AVM’lerde corner’larda satılıyor. Sen gidip alıyorsun o senin mahallene gelmiyor. Ama üzülme her mahallede AVM var zaten.
Bırak sokakta oturanları, o koca binada aynı katta oturduğun komşularını bile tanımıyorsun. Nasıl bırakacaksın çocuğu sokağa. Hadi ver bisikleti altına, nereye gidecek çocuk? Etrafındaki arabalardan, kentsel mi rantsal mı emin olamadığım dönüşüm sayesinde sokak aralarında fıldır fıldır gezen hafriyat kamyonlarından yer bulup da sürebilir mi o bisikleti? Mecbursun çocuğu alıp kontrollu zaman ve mekanda eğlendirmeye. Parka götürecek ve 2 saat diyip gözünün önünde oynamasını isteyeceksin. O bahçe hortumundan su içmek istese veya bir ağaca tırmanıyormuş gibi yapsa (tırmanacak ağaç kalmadığı için ancak mış gibi yapılabilir) hemen müdahale edeceksin. Tipi bozuk biri yaklaşır mı yanına diye sürekli gözün üzerinde tırnaklarını kemireceksin.
Veya dünya paralar verip çocuk görsün oynasın diye yuvaya göndereceksin. Yuvalarda aynı standardda çocuklarla beraber yuva öğretmenlerinin bildiği kadar oynayıp şarkı söyleyecek. Çok paralar verdiğin okulda eskinin kapıcı çocuğu yeni adıyla apartman görevlisi çocuğu olmayacak çünkü parası olsa bile çoğu “high standard” yuva bu mesleği yapan babaların çocuklarını “doluyuz” diye geri çeviriyor.
Koşturacaksın elbette, çocuğun da seninle koşturacak. Hayat artık öyle. Evimle işimin arası 50 km. Bizim pazara gidecek vaktimiz yok, gidersek de eğlence olsun diye gidiyoruz. O yüzden bizim çocuklar pazarda kaybolmayacak, Migros’ta kaybolacak. Ve onları eve pazarcı amcalar getirmeyecek. Anons edecekler gidip alacaksın danışmadan. Bu ortamda sokakta oynayacağına evde TV seyredip bilgisayar oynasın. Ne var? Zaten onun hayatı bizimki gibi olmayacak ki. O teknoloji ile bilgisayarlarla içiçe yaşayacak. Sen sokakta oynadın ama şimdi bilgisayar takıldı mı ancak açıp kapatıp düzelmesini umuyorsun. Çocuğun biliyor ne yapacağını. Eskiden evlerde buzdolabı boyutunda müzik setleri vardı, bir de hava atardık onlarla. Komşunun 3 yaşındaki oğlu bize her gelişinde onlarca düğmeden birini çeviriveriridi ve biz bir hafta açamazdık o müzik setini. Taa ki çocuk bize tekrar gelip de yaptığını düzeltene kadar. Düşün işte teknoloji ile ilişkin ne seviyede senin. Oysa 2,5 yaşındaki Cimcime cep telefonunu çoktan çözdü. Hatta aynı o komşu çocuğu gibi kilitlediği yerleri ben açamıyoruym. Peki çocuk artık hayatımızın vazgeçilmezi olan tv, telefon vs gibi şeylere hiç ilgi duymasaydı? Zekasından şüphe etmez miydin? İçine ufacık da olsa şüphe düşmez miydi?
Kabul etmek lazım, devir değişti. Annen gibi tenekeyle Vita alıp yapmıyorsun yemekleri, artık GDO’lusu var herşeyin. Çocuğumun çocukluğu benim çocukluğumdaki gibi olamayacak. Olmasın. Belki o daha donanımlı olacak geleceği için. Onun geleceğini kendi tecrübelerimle kısıtlamam haksızlık değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder