Seyahat etmeyi seven, işi de seyahate dayalı biri olarak her halde yurt dışına çıkmam gerekiyor. Temmuz ortasından beri nette sürekli "çıkarken aman şunu al aman bunu al" gibi korkutucu ve vazgeçirici yazılar okuyup duruyorum. Temmuz ortasından beri deniz, kara ve hava yoluyla yurtdışı çıkışı yapmış biri olarak söylemek isterim ki korkacak bir şey yok. Pasaportunuz bordo da olsa, yeşil de olsa gerekli olan sadece iki tane evrak. Biri şirketten izin yazısı, diğeri sgk dökümü.
15 Temmuz gecesi valiz toplayıp her şeye rağmen 16 Temmuz öğlen Varşova'ya uçma hayalleri kuran ben, tırsak Lot'un uçak göndermemesi nedeniyle hızlı bir plan değişikliği ile Ayvalık üzerinden Midilli'ye gitme kararı aldım (bu arada bir ay geçmesine rağmen Lot'tan bilet paralarını alamadım. Hayretler içerisindeyim, Pegasus bile iade etmiş). Bu kararın asıl nedeni Cimcime'ye sadece 1,5 ay vize verilmiş olması ve o kısacık zamanda kızımızla yurt dışında tatil yapmak istememiz. Vize masrafı da cabası. (tamam 7 yaş altı çocuk için vize parasının tümü yok ama 20 Euro masraf alıyorlar ve ayrıca 65-80 TL arası notere muvaffaketname parası veriyorsunuz. Haa anne baba çocuk aynı yerden aynı anda vize alacaksa muvaffaketname istenmeyebilir ama Polonya konsolosluğu bizden istedi. Neden yansın o paralar di mi?)
Yeşil pasaportlulara yurt dışı yasağı geldiği gün değil hatta an, biletlere 60 euro, araba biletine 65 euro ve ekstradan bir aylık yeşil sigortaya 70 euro bayılmış olarak elimde bordo pasaportla deniz hudut kapısında sıra bekliyordum. Stres ve heyecan diz boyu. O davudi sesli spikerin televole anaonsları gibi "bordolar geçecek mi yoksa onlar da mı geri gidecek" diyen bir ses kafamın içinde dönüyor. Sonra gümrük görevlileri gelip açıklamalar yapıyor ve elinde izin kağıdı olmayan yeşiller kesin dönsün, bordolara da bakacağız diyor. Kuzu kuzu sıraya giriyoruz. Pasaportları veriyoruz. Nerede çalışıyorsun, görevin ne, mesleğin ne diye soruyor. O arada ...lisi görebilir miyim diyor. Hah işte şimdi yandık diyorum olmayan bir evrak istedi galiba. Sonra tekrar ediyor, ben panikten yine anlamıyorum. En sonunda adam "çocuk hanfendi, çocuğu göreyim" dediğinde gülmeye başlıyorum. Cimcimenin boyu deskten kısa olduğu için görevli çocuğu görememiş meğer. Ohh çekip adını anlayamadığım kızımı kucağıma alıp gösteriyorum. Ben ve Cimcime kolay geçiyoruz. Eşime ve tüm erkeklere daha çok soru soruyorlar. Cross check yapıyorlar, kimlik bilgileri çıkmadı siz söyleyin bize diyorlar filan. Sonuçta özel sektör emeklisi olduğu için o da kolayca geçiyor. Daha sonra arabanın işlemleri yapılıyor. Ehliyetlerimiz 2016'da yenilendiği için sorun yaşamıyoruz (yoksa uluslararası ehliyet için de yüklüce bir para bayılacaktık). Arabamıza şöyle bir bakılıyor, valiz varsa onlar x-ray cihazına gidiyor. Bir bakıyorsunuz arabanızla feribota biniyorsunuz. Gözüm hep arkada. Son dakikada birisi "bir dakkaaa, şu evrak da var mı?" diyecekmiş gibi geliyor. Aklıma "Operasyon : Argo" nun son dakikaları, uçaktaki bekleme sahnesi geliyor. O arada feribot açılmış, yüzüme çarpan sıcak rüzgarla ayılıyorum.
Biz ilk çıkan dalgada olduğumuz için biraz stres yaşadık tamam ama bu da böyle heyecanlı bir anı olarak kayıtlara geçti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder