4 Şubat 2014 Salı

Çocuk Arabasıyla AVM Eziyeti

Malum havalar soğuk. Canımız sıkıldı şöyle bir dışarı çıkalım desek donuyoruz. Alışveriş de yapmamız lazım bari bir AVM’ye gidelim dedik. Ama çocuk arabasıyla avm’de alışveriş yapmanın eziyet olduğunu acı acı öğrenmiş olduk. 

Öncelikle arabayla AVM otoparkına girmek için harcadığınız zamanda almaya geldiğiniz şeyleri üretebilirsiniz. Mesela Capitol’ün otopark kuyruğu Üsküdar’a dayanmış durumda. Allahtan Capitol’de vale servisi var. Belli bir ücret karşılığı arabanızı kapıda alıp kapıda teslim ediyorlar. İşlemler biraz geç oluyor, yani önceden telefon edip şu nolu arabayı şu kapıya getirmenizi istiyorum deseniz bile teslim alma esnasında biraz bekliyorsunuz. Yine de otopark kuyruğu ile karşılaştırılamaz. Ayrıca AVM içinde giyemeyeceğiniz kocaman manto ve paltolarınızı arabaya bırakma şansınız da var. Bunu önemsiz bir mesele sanmayın çünkü kendi çantanız, çocuk, çocuk arabası ve çantası zaten bir kişinin taşıyabileceği ağırlığın çok üzerinde. Bir de koca manto ile uğraşmak istemezsiniz. Kaldı ki daha alışverişe başlamadınız bile. Bu ağırlığa bir de aldıklarınız eklenince küçücük bir iğneyi bile arabada bırakmak kar. 

AVM girişlerindeki döner kapıların yanındaki kapıların süs olduğunu düşünüyorum. Ben ne içerden ne de dışardan açamıyorum o kapıları. Mecburen döner kapıdan geçmek zorunda kalıyorum. Arabayla döner kapıdan geçerken takılıp kalmak ve düşmekten korkuyorum. Arabayı döner kapı ile senkronize itemezsem ve kapı beni arkamdan ittirirse, o telaşla çocuğun veya benim bir yerimiz kapıya sıkışırsa diye içim içimi yiyor. 2 saniyelik döner kapı macerasından hemen sonra sizi başka maceralar bekliyor. Sırada çocuğun geçmesini istemediğimiz manyetik kapılar var. Çocuğunuz sevimliyse veya döner kapı sonrası siz pek bir derbeder, alı al moru mor bir görüntü çiziyorsanız buradaki görevli size acıyıp yardım ediyor. Arabayı kenardan geçiriyor. Siz de bu arada kendi çantanızı çocuğun çantasını, çocuğun mantosunu (o arabada bırakılmamalı) ve kendinizi kapıdan geçirmekle uğraşıyorsunuz. 

Nihayet AVM’ye girebildiniz yada öyle sanıyorsunuz çünkü otopark katındasınız ve o civarda sadece kuru temizlemeci ve ayakkabı tamircisi bulunuyor. Yoğun kimyasal dumanından çocuğunuzu kaçırmak için asansörlere koşuyorsunuz ama asansör gelene kadar ciğerlerinize işleyen kimyasallar sizde hafif bir uçma hissi yaratıyor. Araba olmasa ilk kata uçarak çıkabilirsiniz. Sonunda beklenen asansör geliyor ve içinden genç delikanlılar ve sırım gibi vücutlu , yanaklarından kan damlayan kızlar iniyor. Yani aslında ikinci kattan atlasalar sağ kalırlar, o derece sağlıklılar ama asansörü meşgul edip yaşlı, hamile ve çocuklu insanların asansör önlerinde telef olmalarını izlemekten bir üzüntü duymuyorlar. Bu asansör gençliği sonra spor salonlarına servet ödeyen gençlikle aynı ne hikmetse. 

Mağazaların bulunduğu kata gelince iş bitmiyor. Arabayla mağazalara girebilmek, o daracık koridorlarda arabayı ustalıkla sürüp bir şeyler devirmeden alışverişi tamalamak, tek başına olduğunuz için çocuğunuzla beraber girmek zorunda kaldığınız mini minnacık kabinlerde kan ter içinde kıyafet denemek çok maharet isteyen bir iş. O yüzden alışverişi Cumartesi yapıp Pazar günü dinlenmek gerek. 

Bütün bunlar olurken acıkan çocuğu doyurmanız yani yemek katına gitmek için yine asansör çilesi çekmeniz gerekiyor. Yemek katında da durum farklı değil. Eliniz kolunuz çantalarla dolu olduğu halde hem tepsi taşıyıp hem de arabayı masaların arasından bir şeyleri devirmeden dökmeden itebiliyorsanız başarılı anne kategorisine girmeye hak kazanıyorsunuz. Bir müessese çalışanı da çıkıp “siz oturun biz tepsinizi getiririz demiyor” , tam tersi bulundukları yerden “du bakalım nasıl taşıyacak” diye merakla seyrediyor. Hele bekleyen aç müşterilerden bir Allahın kulu da çıkıp buyrun sırayı siz alın siz de çocuk var demiyor. Naapalım yani acıkmasaydı velet modunda herkes. 

Çocuğunuz yemeği bitirdikten sonra (ben sizinkilerin yediğini varsayıyorum çünkü benimki o kadar zahmetle aldığınız, yedirmek için türlü maymunluklar yaptığınız yemeğin tadına bile bakmaya tenezzül etmiyor) alışverişe devam etmek bir nebze daha kolay oluyor çünkü yemek sonrası çocuk, arabasında uyuyor. (Öyleki benimki ağzına zorla tıktığım ve muhtemelen bir saat boyu yanak oyuğunda tuttuğu köftelerle uyuyakaldı. O yanak oyuğunun kapasitesi nedir tam hesaplayamıyorum ama en az 2 orta boy köfte sığıyor) . Artık 1,5-2 saatiniz var, ister gezip alışveriş yapın, ister bir kahve içip dinlenin. Enerji toplayın. Çünkü çıkış işlemleri için bu enerji gerekecek. Üstelik bu sefer uykudan yeni uyanan çocuğunuzun biraz daha aksi olma ihtimali var. 

Sonunda eve döndüğünüzde yorgunluktan koltuğa yığılıp dinlenebileceğinizi pek sanmayın. Zaten alışverişe gidip bol bol para harcadığınızı kabuslarında gören, için için sinir olan sevgili eşiniz “bütün gün gezdiniz, hadi bir şeyler yap da yiyelim” diyerek sizi delirtecektir. Yemeğini sunarken üzerine bir miktar çakıl taşı serpmek kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar :)

Haydi hayırlı alışverişler. 


Cimcime Paşabahçe Mağazasındaki tüm kuşları simitle beslerken. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder