Annemi… Onun kıymetini…
İçinde senden ayrı bir kalp daha atmasını…
Doğum denen mucizeyi…
Hamile olduğumu görenlerin “Artık hayatınızda hiçbir
şey eskisi gibi olmayacak,” derken neyi kastettiğini…
Bebek kokusunu…
Birine bakarken sevgiden gözlerinin dolmasını…
Birini gözünden bile sakınmayı…
Büyütmek ile yetiştirmek arasındaki farkı…
Her sabah üzerinden kamyon geçmiş gibi yorgun
uyanmayı…
Ne kadar yorgun ya da ne kadar derin uyuyor olsan da
üstü açık kaldı mı acaba diye kırk kez uyanıp yavrunu kontrol etmeyi…
İyileşsin diye sabahlara kadar uyumadan başında
beklemeyi…
Hayatta
insanın alabileceği en büyük sorumluluğun çocuk yetiştirmek olduğunu…
Herkesin anne olamayacağını…
Çocuğuna söylediğin her sözün ne kadar önemli
olduğunu…
Cennetin neden annelerin ayakları altında olduğunu…
Zamanın kıymetini…
Özgürlük kavramını…
Hasta olmaya bile hakkın olmamasını…
Teori ile pratik arasındaki devasa farkı…
Çocuğunla geçirdiğin her anın ne kadar kıymetli
olduğunu…
Mükemmel annelik diye bir şey olmadığını…
Çocuğun için verebileceğin en güzel ve en önemli şeyin
onu koşulsuz sevmek olduğunu…
Birini, uğrunda her şeyini feda edebilecek kadar sevebilmeyi…
“Allah kimseye evlat acısı vermesin” lafının ne kadar
DOĞRU, ACI, bir… bir… Tarif edilemezliğini…
Hayata aslında ne denli mutlu geldiğimizi…
Türkiye’de AVM asansörlerinin ve bebek odalarının
yetersizliğini,
Önce hamile / çocuklu / engelli uyarısının ne kadar
önemli olduğunu,
Türkiye’de puset ile gezebilmenin deveye hendek atlatmaktan
daha zor olduğunu…
Ağaçların dikilmesi gereken yerlerin kaldırım değil,
park / bahçe / orman olduğunu…
Başka annelerin, akrabaların eleştirilerine kulak
asmayıp kendinden emin olmak gerektiğini…
“Sıcak” kahve içebilmenin ne büyük lüks olduğunu…
“Anne
olunca anlarsın”ı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder