25 Aralık 2013 Çarşamba

Gözünü sevdiğim MEDENİYET...

İngiltere'de hava alanlarında birkaç çeşit park yöntemi var. Alan otoparkında kısa, orta ve uzun süreli park yerleri mevcut. Bir de çocuklu ailelere ve çok bavulu olanlara önerilen Meet&Greet servisi var. Yani hava alanı giden yolcu kapısında arabanızı biri gelip teslim alıyor. Dönüşte de gelen yolcu kapısında arabanız sizi bekliyor oluyor. Bu bizdeki bankaların hava alanlarındaki vale sistemine benziyor fakat ödeme direk aracı getirene yapılabildiği için dönüşte çoluk çombalak ödeme kuyruğunda beklemek yok. Çok pratik değil mi?


Bu işlemler için önceden online olarak talepte bulunmak gerekiyor. Talep yaparken sistem size "Bir Haftalık Bebek İhtiyaç Listesi" eklemek ister misiniz? diye başka bir soru daha soruyor. Bu hizmet şöyle bir şey; bir şirket İspanya, Türkiye, Fransa, Kanarya Adaları, Yunanistan ve Portekiz sınırları dahilinde kalacağınız adrese sizin adınıza bir bebek paketi gönderiyor. Otelde kalıyorsanız, otele vardığınızda resepsiyonda sizi bekliyor, ev adresi verdiyseniz de sabahtan eve teslim ediliyor. Müthiş değil mi?



Konu ilgimi çektiğinden paket içinde neler var diye okumaya devam ettim; Pampers (TR'de Prima) bebek bezi, ıslak mendil, pişiklere iyi gelen Sudocrem, bebek şampuanı ve kirli bezleri koymak için çöp poşetleri. Üstelik iki haftalık rezervasyonunuz varsa bu ürünlerden ikişer paket opsiyonunu seçiyorsunuz. Fiyatı da hiç can yakıcı değil. Bavulda yeriniz yoksa, ya da onlarca bebek bezi taşımak istemiyorsanız, çok kullanışlı bir yöntem. 


Özellikle, kadınlara iyilikmiş gibi gösterilmeye çalışılan fakat aslında kadın istihdamını iyiden iyiye  azaltan yasa tasarılarıyla, yarı zamanlı çalışma, evden çalışma gibi emekli olmayı, terfi almayı imkansızlaştıran şeylerle, vergi mafiyetleriyle uğraşmak yerine bunun gibi pratik ve kolay uygulanabilen sistemleri ücretsiz olarak yapmaya çalışsak ya. 

23 Aralık 2013 Pazartesi

Çocuk İstismarı Konusunda Yapabileceklerimiz

Bu yazı bir ortak yayındır. Birçok blogger arkadaşım bugün aynı yazıyı yayımlayacak. Çocuklarımızı istismardan korumak için ikisi de anne olan Melike ve Pınar (www.onlineanne.com) bir kitapçık hazırlamışlar.


Bundan sonra sözü onlara bırakıyorum:

Çocuk İstismarını Önleme Konusunda Çocuk Güvenliği Aktivite Kitapçığı

Çocuk istismarı her ülkede önlemler alınmasını gerektiren bir sorun olarak karşımızda. Bu konuda çalışan uzmanlar fiziksel istismarın çok daha yoğun olduğunu, çocuklarımızın yarısının fiziksel istismar yaşayarak büyüdüğünü, istismarın yanısıra çok yaygın bir ihmal konusunun olduğunu vurgulamaktalar. Her 3 kız çocuktan 1’inin cinsel istismara uğradığı ve bu verilere çocuk gelinlerin dahil edilmediği bir ülkemiz var. (http://www.radikal.com.tr/turkiye/turkiyede_her_bes_cocuktan_biri_cinsel_istismara_ugruyor-1161744).)

Buna karşılık Türkiye’de çocuk istismarının önlenmesine ilişkin sesler her geçen gün biraz daha artıyor. Bu sadece Türkiye’nin sorunu değil; yurtdışında da bu konuda farkındalığın artmasına yönelik çalışan pek çok organizasyon var. Bundan bir süre önce yurtdışında yaşayan iki Türk anne, çocuklarının devam ettiği devlet okulunun yönlendirmesi ile, çocuklarının ve kendilerinin çocuk istismarını önleme konusunda bilgilendirilmesini içeren bir programa dahil oldular. Bu programın (www.thechildcenter.org) çok yararlı olduğunu düşündükleri için bu süreci detaylı olarak bloglarına (www.onlineanne.com) taşıdılar. Ailelerin ve çocukların istismar konusunda bilmesi gerekenler konusunda çok aydınlatıcı buldukları bu programın gelir seviyesinden bağımsız Türkiye’deki her çocuğun da hakkı olduğunu düşünüyorlar. 

Türkiye’de böyle bir programın, en azından bahsedilen çocuk aktivitelerinin yararlı olacağını düşünen öğretmenlerden, annelerden, hatta kurumlardan kaynaklara ulaşmak isteyen mailler aldılar. Bahsettikleri programdaki tüm bilgiler İngilizce ve Almanca olduğu için de bu bilgileri ellerinden geldiği kadar Türkçe bir içerik altında toplamaya çalıştılar. Böylece çocuklar ve ebeveynler için çocuk istismarı hakkında çocuklarımıza öğretmemiz gerekenleri içeren Türkçe bilgilendirici aktivite kitabını herkesin kullanımına açtılar. 

Bu kitapçığın amacı, Türkiye’de büyük eksikliği bulunan bir alanda, bütçesi olan, geniş kapsamlı, devlet destekli, kurumsal bir proje ile somut adımlar atılana kadar, ebeveynlerin kendi çocukları için kullanabilecekleri bilgilendirici bir Türkçe konuşma malzemesi yaratmak. Kullandıkları referanslar kitapçığın en arkasında yer almakta. Bu kitapçığı buradan (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/ola-ile-onbes-dakika-cocuk-istismari-guvenlik-aktiviteleri/) indirebilirsiniz.”Bu kitap nereden çıktı” konulu yazıların linklerini de aşağıda bulabilirsiniz. 

Bu iki anne ulaşabildikleri herkesten “Bu kitapçığı beğenirseniz yayın”, “Beğenmezseniz bize neden beğenmediğinizi bildirin” ricasında bulunuyorlar. Ayrıca benzer bir projeyi daha küçük bir yaş grubu için uygulamaya koyan Kırmızı Biber Derneği’ni de (http://www.kirmizibiberdernegi.org/ketenhelvaprojesi.htm) destekleme çağrısı yapmaktalar.

Bu kitapçığı çocuğunuzun algısına, yaşına, ihtiyaçlarına uygun olarak, zamanı geldiğini düşündüğünüzde, ister tek tek sayfalar halinde; isterseniz bir seferde bir 15 dakikanızı ayırarak kullanabilirsiniz. Bu konuyu sadece cinsel taciz boyutunda değil, çocukların kendi haklarını ve hakları ellerinden alınırsa yapabileceklerini öğrenmesi olarak düşünmek mümkün. Ve bunu aileler de, öğretmenler de çocuklara öğretebilir. Elde olan bu kaynağı kendi filtrelerinden geçirerek çocuklarının gelişim düzeyine ve ihtiyacına göre kullanmak ailelerin insiyatifine kalmış. Ulaşabildiğiniz aileleri de bu kaynaktan haberdar etme kararı da sizlere…

Yararlı görürseniz paylaşmanız, ama yararlı görmezseniz de “beğenmedik çünkü…” diye bir ses vermeniz dileğiyle…

Bu konudaki yazılar:

Çocuk İstismarı Konusunda Çocuklara Öğretilmesi Gerekenler (http://www.onlineanne.com/2012/11/18/cocuk-istismari-konusunda-cocuklara-ogretilmesi-gerekenler/)

Çocuk İstismarını Önleme Konusunda Yapabileceklerimiz (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/cocuk-istismarini-onleme-konusunda-yapabileceklerimiz/)

OLA ile Onbeş Dakika: Çocuk İstismarı Güvenlik Aktiviteleri (http://www.onlineanne.com/2013/12/09/ola-ile-onbes-dakika-cocuk-istismari-guvenlik-aktiviteleri/)

Çocuk Güvenliği Aktivite Kitabı hakkında sık sorulan sorular (http://www.onlineanne.com/2013/12/12/cocuk-guvenligi-aktivite-kitabi-hakkinda-sik-sorulan-sorular/)

20 Aralık 2013 Cuma

Balkabağı Bruschetta

Pazar kahvaltısında değişik ve kolay lezzetler denemek isteyenler için ;

Balkabakları, limon kabuğu rendesi, sarımsak, tuz ve karabiberle tatlandırılıp fırınına atılır. Yumuşayıncaya kadar pişer. 


Büyük Ayvalık Tostu ekmeklerinden bir dilimin üzerine sarımsak ve zeytinyağı sürülüp, fırında az kızartılır. Ekmeğin üzerine taze lor (not : çökelek değil) sürülür, bir kaç damla nar ekşisi damlatılır. 

Fırından çıkan kabaklar biraz sarımsak ve zeytinyağı ile hafif ezilir. Ezilmiş kabaklar ekmeğin üzerine alınır, üzerine ince kesilmiş taze nane ve fesleğen serpilir, çatalla kırılmış keçi peyniri koyulur. 


En son zeytinyağı ve nar ekşisi ve bol değirmen karabiber eklenir. Varsa üzerine kabak çekirdeğini tavada hafif çevirip koyabilirsiniz. 

Servis ederken dilimlere ayırmakta fayda var. 





19 Aralık 2013 Perşembe

Al-Sace, Mor-Sace. İşte VERSACE...

Bundan 6-7 yıl önce bir tanıdığım moda tasarım okumak için İtalya'ya gitti fakat daha 2 ay geçmeden beceremem sıkıldım diyerek başka bir dala geçti. Sıkılmasının asıl nedeninin derslerde öğrencilere öncelikle dikiş dikmeyi öğrettikleri olduğunu söylemişti. "Ben çizim yapmak istiyorum dikiş dikmek değil" demişti. 

Şimdi aşağıdaki gerçeküstü tasarımları görünce bu işin neden önce dikişle başladığını daha iyi anlıyorum. Kumaşı çizdiğin taslaktaki gibi dikebilmek için öncelikle dikişi usta seviyesinde bilmek ve hatta dikilebilir tasarımlar yapmak gerek. Tasarımcıların, çizim yaparken kumaşın nasıl döküleceğini bile hesapladıklarını biliyorum. 

Dünyaca ünlü tasarımcı Versace'nin yaptığı bazı çizimler ve çizimler sonrası gerçeğe dönüşen elbiseler daha doğrusu sanat eserleri aşağıda. Boşuna dünya devi olmuyor bu insanlar. Her biri birbirinden ihtişamlı ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan tasarımlardan oluşan bu elbise modellerinin bir de gerçeğe dönüşmüş halini görmek çok daha büyük bir keyif..


versace çizimleri


versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

versace çizimleri

17 Aralık 2013 Salı

Uggg

Ugg bot aldınız ama kirlendi değil mi? Ugg botlar işte böyle temizleniyor. 


Malzemeler
  • Yün için özel bir çamaşır deterjanı veya bebek şampuanı,
  • Diş fırçası
  • Gözden çıkardığınız bir mikrofiber bez ve su

Ugg botunuzu bez yardımı ile ıslatın, botunuzu direkt suyun altına sokmayın, bezi hafif sıkıp Ugg botunuzun her yerini ıslatın. 2 bardak suya 2 kapak yün için özel deterjan ekleyin ya da yarım bardak kadar bebe şampuanı ekleyin ve karıştırın. Fırçayı suya batırarak temiz yerlerden başlayarak kirli yerlere doğru fırçalayın. Temiz su ile ıslatılmış bez ile durulayın. Gerekirse tekrar fırçalayın ve durulayın. Botunuz temizlendikten sonra kalorifer önünde şömine önünde kurutmayın derisi bozulur içini gazete kağıtları ile doldurup oda sıcaklığında bir yerde kurumaya bırakın.

Ugg botunuzun içi kokuyorsa sakın içine parfüm sıkmayın daha beter olur. İçine karbonatı dökün ve sallayın sabaha kadar bekletip içini çırpıp giyin..

11 Aralık 2013 Çarşamba

Bu filmleri çocuklar seyretmese de olur...



Bambi’nin annesi ölüyor ama filmde ölüm sahnesini göstermiyorlar fakat izleyiciler yıllar sonra bile aslında sadece hayallerinde canlandırdıkları bu acıklı sahneyi ve Bambi’nin çılgınca annesini arayışını hatırlıyor.


Dumbo’nun annesi ölmüyor ama annesi ve Dumbo zalimce birbirlerinden ayrılıyor. Ölmüşten beter oluyor. 


Filmin başında Nemo’nun annesi vahşi köpekbalıkları tarafından öldürülüyor ve bu sahne gösteriliyor. Nemo travma geçiriyor, baba lafı dinlemeyince kayboluyor. Tüm bu keşmekeşin içinde baba Alzeimerlı bir dişi balıkla yakınlaşmayı beceriyor. Senaryo yazarını tebrik ediyorum.


Mülayim bir dinazor olan Littlefoot’un annesi vahşi bir T-Rex tarafından hunharca öldürülüyor. 



Yavru aslan Simba’nın babası koşan vahşi hayvanların altında ezilerek ölüyor ve Simba bu ölümden kendini suçluyor. Ayrıca yavrucuk film boyunca bir sürü haksızlığa maruz kalıyor. Bir de müzikler insanda 70'lik rakı açıp kafaya dikme isteği uyandırıyor. 


Ne diyeyim, ayrılık, boşanma , babanın tekrar evlenmesi, eve iyi olsa bile bir üney anne gelmesi , öz annenin kanser olması. Ne ararsan var. Bol ağlamalı ve acıklı.


6 ay önce ölmüş bir annenin ardından tutulan yas, bozulan ilişkiler, yas mas derken 6 ay sonra taş gibi Scarlet'e yazan bir baba. Sonu iyi de bitse arada acıklı sahneler var. 


Çocukları olmayan bir çiftin yavaş yavaş neşelerini kaybetseler de birbirlerine tutunması. Eşlerden birinin ölümü ve kalan eşin içine düştüğü yalnızlık. Yanlış anlamayın bu bir çizgi film. Baş rolde Küçük Emrah oynamıyor.


İki iyi arkadaştan birinin arı sokması sonucu ölümü ile biten filmden çıkınca İstiklal Caddesini hıçkıra hıçkıra ağlayarak yürüdüğümü hatırlıyorum. Üstelik 25 yaşında filandım. 


Ne yapsalar çocuk sahibi olamayan bir çiftin, çocukları olsa beraberce neler yapacaklarını yazdıkları kağıtları bir teneke kutu içinde bahçelerine gömmeleri sonucu topraktan çocuk çıkması gibi saçma bir olayla başlayan son derece duygusal bir film. Çocuk sonunda tüm yapraklarını döküyor. O kadar diyeyim.


Biz dünyalılar “Uzaylı da olsa can” diyerek ET’nin hastalanmasına üzülürken o hayırsızın çocukları terk edip yürek burkan sahnelerle uzaya geri dönmesi ... Çok acımasız ve duygusal.


Yavru olarak aileye katılan yaramaz köpecik Marley’in yavruyken ailenin hayatını kabusa çevirmesi daha sonra büyüyüp, yaşlanıp ölmesi çocuklar için üzücü. Hatta benim gibi kedi-köpek sevenler için de çok üzücü. 


12 yaşında bir çocukken dilek kutusundan büyümeyi dileyen, ertesi gün birden bire 30 yaşında bir bedene fakat 12 yaşında bir zekaya sahip olan bir çocuğun öyküsü. Filmde küfür ve sigara içen 12 yaş çocuklar olduğu için dikkat edilmesi gerek.


Hayaletler olmasının dışında hayaletlerle sex var. Hem de öyle böyle değil. Daha ne diyeyim yani.


Filmde bolca küfür , sigara, flört , bekaret, delik prezervatif nedeniyle ortaya çıkan erken yaşta hamilelik konuları mevcut. Cevap veremeyeceğiniz sorularla karşılaşmamak için küçüklere seyrettirmemekde fayda var.

9 Aralık 2013 Pazartesi

Kuru Patlıcan Dolması (da yaptım ya artık rahat uyuyabilirim ...)

Herkesin eşi karısına çiçek filan alır benimki 2 bağ kuru patlıcan almış. Bir de öyle mutlu ki iyisinden kuru patlıcan bulduğuna sanırsın evde Ümit Usta bekliyor. Kuru patlıcan eve ilk defa giriyor. Tane sumak desen Urfa-Antep seyahatinden kalma, 1 senedir el değmeden duruyor. Onu da arkadaş vermiş zaten hepsi 2 kaşık bir şey. Yapar mıyız dedi , kıramadım yaparız dedim ama nasıl?  Neyse dedik internetten biraz araştırdık. Onu bunu karıştırdık, bazı yerde kestirmeden gittik ama sonuçta becerdik. 

Oluyor yani ama biraz el oyalıyor. İçi hazır edip buzluğa filan atarsanız daha da çabuk olabilir. Soğan doğramayı sevmeyenler benim gibi blendırda kullanabilir. (blendırdan sonra soğanı biraz süzmek gerek, çok su bırakıyor)



Malzemeler:
25 adet patlıcan kurusu (patlıcanlar çok küçükse 30-35 tane)
350 gr. dolmalık kıyma (orta yağlı - ben dana-kuzu karışık köftelik kıyma kullandım)
1 çay bardağı pirinç
2 orta boy domates (yazın konserve yaptığım domatesleri kullandım. Heyooo)
1 büyük baş soğan
3-4 diş sarımsak (seviyorsanız daha bol da kaldırır)
2 adet sivri biber
2 kaşık tane sumak, 3 yemek kaşığı biber salçası (1 kaşığı eklenen suya karıştırılacak)
1 çay bardağı zeytinyağı
½ çay bardağı nar ekşişi, karabiber, kırmızı pul biber, tuz
Taze nane ve maydanoz

Hazırlanışı:

Patlıcan kurularını iyice yıkayın, birkaç saat soğuk suda bekletin. Suyun rengi zamanla kapkara oluyor. O suyu döküp tencerede taze suyu kaynatın, patlıcanları en az 15 dakika haşlayın. Soğuması için bir kenara ayırın. 

İçi için soğanı, sarımsağı, biberleri, domatesleri, taze nane ve maydanozları sıçan dişi doğrayın (Valla öyle diyorum ama soğanın yarısında kör olunca hepsini blendırdan geçirdim). Pirinci, kıymayı, 2 kaşık salçayı, nar ekşisi, kırmızı pul biber, tuz ve karabiberi ekleyin. (Salça çok tuzluysa tuz koymayın) 

Soğuyan patlıcanları yarılarından biraz fazla doldurun. Ağzına kadar doldurmayın pirinç şişip patlıcanlar yumuşayınca dolmalar taşıp patlıyor. Patlıcanların ağız kısımlarını birbirine yapıştırarak kapatın. Tencerenin dibine dolmanın içine koyduğunuz nane ve maydanozların saplarını dizin (ki dolmalar tencereye yapışmasın). Patlıcanları dik duracak şekilde tepsinin dibine dizin. Boşluk kalırsa bütün patates veya soğan gibi yer kaplayan bir şey ile destekleyin ki patlıcanlar devrilmesin. 

1 çay bardağı pirinç koyduysanız 2 çay bardağı suya (su konusunda cimri davranın sonuçta dolma KURU olmalı) kalan 1 kaşık biber salçasını ekleyin. Karışımı tencereye dökün. Üzerine 1 çay bardağı zeytinyağını da ekleyin. 

Dolmaların üzerine bir tabak kapatın, tencerenin kapağı kapalı olarak 35-40 dak. pişirin. Arada suyunu kontrol edin. Suyu kontrol ederken tabağı kaldırın ama elinizle yapışmayın, tabak acayip sıcak oluyor.  

1 çay bardağı suya 2-3 yemek kaşık tane sumak koyun ve kaynatın. Suyun rengi kırmızı olunca altını kapatın ve sumak suyunu pişmeye yakın (yarım saat sonunda) bir zamanda tencereye ekleyin. Bir taşım daha kaynatın. Patlıcanı çok örselemeden, yavaşça çatal batırarak pişip pişmediğini kontrol edebilirsiniz. 


Notlar : 
  • Kuru patlıcanların yeni sezon ürünü olması önemli. Kart patlıcanlar daha zor pişiyormuş.
  • Suda ne kadar bekletirseniz patlıcanlar acı suyunu ve kara rengini o kadar çok atıyor.
  • Kıymayı dana-kuzu karışık kullanırsanız daha iyi oluyor.
  • Dolmaları asla ağzına kadar doldurmayın.
  • Sumak ekşilik verir. Sevmiyorsanız kullanmayın, nar ekşisi zaten hafif bir ekşilik veriyor.
  • Ben seramik tencerede en küçük gözde kısık ateşte pişirdim. Sumak suyunu da ekledikten sonra suyu uçurmak için altını biraz açtım. Kapağını da kaldırdım. 
Boş bir günde deneyin. Tavsiye ederim. 

5 Aralık 2013 Perşembe

Pekmez

Malum benim hayatım CÖ (Cimcime'den önce) ve CS (Cimcime'den sonra) diye ayrıldığı için CS döneminde yaptığım tatlılarda şeker yerine pekmez kullanmaya çalıştım. Hatta pekmezi de meyvesine göre memleketinden, eşe dosta rica ile getirttim. Evde bol bol üzüm (Nevşehir'den), dut (Giresun'dan) ve keçiboynuzu (Mersin'den) pekmezi mevcut. 




Fakat geçenlerde AlternatifAnne'den öğrendiğime göre farklı saklama koşulları (25, 35 ve 45 °C) ve saklama süreleri (0, 45 ve 90 gün) uygulandığında pekmezdeki bazı besin değerleri ve HMF (HydroxyMethylFurfuraldehyde) oranı ciddi ölçüde değişiklik göstermekteymiş. 

Pekmezin içerisindeki HMF diğer şekerli gıdalarda da olduğu gibi ısı ve saklama süresi ile artmaktadır. Pekmezi ne kadar ısıtırsak HMF maddesi o kadar artarmış. Bu sebeple pekmezli tarifleri yaparken yüksek sıcaklardan kaçınmalı ve daha düşük ısılarda pişirmeye çalışmalı hatta ılık veya soğuk tarifler de denemeliymişiz. Bu arada en yüksek HMF değeri dut pekmezinde bulunmaktaymış. 


Bakalım bu HMF maddesi neymiş ;


HMF maddesi fruktoz şekerinin bir çeşit asit ile yıkılması sonucu oluşmaktadır. Sıcaklık artışı ile bu işlem hızlanmaktadır. Pekmez dışında birçok besinde, hatta balda bile, doğal bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Pekmezdeki gibi balda da bekletilme süresine ve maruz kaldığı sıcaklığa göre HMF oranı değişkenlik göstermektedir. Ayrıca HMF genelde baldaki sıcaklık ve saklama koşulları hakkında bilgi edinmek için referans olarak kullanılmaktadır.

Doğal balın içerisinde de bulunan HMF maddesi vücuda zararlı bir madde değildir. Genelde sıcak ortamlarda üretilen ve satılan bir madde olmadığından satın aldığınız ballar güvenli oranlarda HMF içerecektir.  Fakat HMF, yüksek fruktozlu mısır şurubu içeren maddelerde, reçel, meyve suyu, gazlı içecekler, hatta UHT süt ve kahve gibi başka birçok şeker ihtiva eden besinde bulunur. Bunların arasında en az HMF balda (<15 mg/kg), en fazla HMF de kahvenin (300-2900 mg/kg) içinde bulunmaktadır.

Pekmez Üretimi:


Pekmeze uygun üzümler farklı yöntemler ile ezilerek suyu çıkarılır ve bu ekşi olan sıvı (şıra) 50-60 derecede 10-15 dakika kaynatılıp içine pekmez toprağı eklenir. Beyaz renkli olan bu toprak üzümler daha ezilmeden işleme dahil edilmelidir.

Kaynatma işlemi pekmeze koyu rengini ve kıvamını vermektedir. Kaynatma işlemi sırasında kestirilen şıranın içindeki şekerler karamelize olup rengi kararmaktadır. Kıvamının artması içerisindeki suyun kaynama süresince azalmasıyla oluşmaktadır. Kaynatma üstü açık geniş kaplarda yapıldığı gibi, vakumlu ortamda daha düşük ısılarda açık renkli pekmez üretilebilir.

Üzüm pekmezinin kimyasal özellikleri (HMF değeri)




(Referans; Prof. Dr. Taner BAYSAL)

Pekmezin besleyici özelliği;

Pekmezin tadı ve besin değeleri, yapıldığı meyveye göre değişiklik göstermekle birlikte, iyi bir enerji kaynağıdır. B1, B2 vitaminleri ve çeşitli mineral maddeler içermektedir.

Pekmez özellikle günlük kalsiyum, potasyum ve magnezyum gereksiniminin büyük bir kısmını karşılamaktadır. Mineral miktarının fazla ve emilim oranlarının yüksek olması nedeniyle hamile ve emziklilerin, veremli hastaların, iyileşme dönemindeki kişilerin beslenmesinde yer alması önerilmektedir.

Pekmez ayrıca iyi bir krom kaynağıdır. Dokuların krom içeriği hamilelikte ve yaşla beraber azalmaktadır. Bu sebeple belli aralıklarla az miktarlarda pekmez ile bunu telafi edebilirsiniz.

Sonuç ; 


Doğal ürünlerdeki HMF oranı vücuda zarar verecek düzeylerde değildir fakat bir besini aşırı ısıtmak onun yapsının değişmesine ve HMF oranının da artmasına yol açacaktır. Ayrıca aşırı ısınma ile kanserojen maddeler de artacağından vücuda zarar veren HMF değil diğer zararlı maddeler olacaktır. Bu sebeple:
  • Şekerli besinleri pişirirken dikkatli olun, üretim sürecinde ısıdan geçen bir maddeyi tekrar tekrar ısıtmaktan kaçınalım.
  • Kullandığımız gıdaları güvenilir markalardan temin edelim.
  • Ilık ve soğuk tüketebileceğimiz tarifler bulalım.

3 Aralık 2013 Salı

Bakıcı Tutacağım Derken Çetelere Bulaşmayın...

Bilen bilir ben bakıcılardan çok çektim. Ajanstan geleni de , gazete ilanıyla geleni de birdi. Hepsinin kendine göre problemleri vardı. Ama gazete ilanıyla gelenlerin genelde başlarında kocam dedikleri pek de tekin tiplere benzemeyen bir Türk adam oluyordu. Ben bu koca meselesine pek inanmamakla beraber fazla da kurcalamadım hiçbir zaman. Biraz korktum altından çıkabileceklerden. Görüşmeye bu şeklide gelen kadınlara pek prim vermedim, işe de almadım. Hatta son bakıcının kocası vardı ama o da kendi memleketlisiydi. Ona bile çok güvenmedim de memleketlerinde çekilen aile fotolarını istedim. Ama sahtekarsa onu da hazırlar tabii. 

Nitekim Akşam gazetesinden Devrim Tosunoğlu'nun haberine göre korkmakta çok da haksız değilmişim ; Bir çete yurt dışından getirdiği genç kızları pasaportlarını gasp ettikten sonra zorla dadı, temizlikçi ve bakıcı olarak (daha da kötü işler var tabii) çalıştırıyormuş. Müşteriler arasında sanatçılar, doktorlar, avukatlar varmış. Operasyonla çete yakalanmış ve çete lideri de dahil 8 kişi tutuklanmış, 14 kişi de gözaltına alınmış. Ajanslara da güvenmemek gerek çünkü adamlar Beyoğlu’nda bir ajans kurmuş. Ajansa başvuran müşterilerden ayda 800 ila 1000 dolar alarak kızları gönderiyormuş (Hedef kitle sosyete olunca fiyatlar da öyle 500-600 dolar düşük kalmıyor tabii).  Çetenin müşterileri arasında sanatçılar, doktorlar, avukatlar işadamları da varmış. Yakalanan kızlar da sınır dışı edilmiş. İşin kötüsü bu ajansı arayıp bakıcı isteyen insanların telefonları dinlenmiş, gözaltına alınmış ve sorgulanmış olması. Sen bakıcı aramak için yola çık sonu karakollarda bitsin. 

Hadi buyurun bakalım. Yapın 3 çocuk da görelim.

2 Aralık 2013 Pazartesi

Cimcime'nin Eminönü Gezisi

Geçen Cumartesi havalar hala soğumamışken Cimcime'yi de alıp Eminönü'ne gittik. Tabi yine anormal bir kalabalık vardı. Varışımız öğle saatlerini bulduğu ve yanımıza Cimcime olduğu için önce yemek yiyelim de çocuk açlıktan telef olmasın dedik. Bir dost tarafından tavsiye edilen Virginia Angus diye küçük bir Burger ve Steakhouse'a gittik. Eminönündeki sokak ve caddelerin isimlerini hiç bilmem, tamamen doğaçlama olarak gezerim.Virginia Angus'un bulunduğu sokağa daha önce girmiş olmama rağmen fazla ilerlemeyip sağda soldaki incik boncukçularda takılı kaldığım için bu cafeyi daha önce hiç görmemişim. Yokuş yukarı çocuk arabasıyla tırmanmak zor da olsa löp löp angus bonfilesinin hayaliyle zoru başardık. Hatta şansımıza hiç beklemeden koca arabayla sığışabileceğimiz bir yer bile bulduk. 

Angus'lar Virginia'lı değil Sakarya'lıymış. Yani etler ithal değil, %100 yerli besi angusmuş. Lokum denilen bonfile gerçekten de bildiğin lokum, diğer etler bana göre değil pek beğenmedim. Bu arada bonfileyi orta pişmiş sipariş edince ortası iyice çiğ geliyor. Türk damak tadına göre sanırım iyi pişmiş demek gerekiyor sipariş verirken. İyi pişmiş demeyi akıl edemediğimiz için Cimcime'nin köfteleri de çiğ gibiydi ve sadece kenarlarda iyi pişmiş yerleri yedirip gerisini bıraktık. Kalan kısım yeni çekilmiş kıyma gibiydi resmen.  

Köftesini bekleyen acıkmış Cimcime

Yemek faslından sonra Hasırcılar'dan Çiçek Pazarı ve Mısır Çarşısına doğru ilerlemeye başladık. Kuru Kahveci Mehmet Efendi'ye yaklaşırken Namlı'nın filan civarında aksi yönden gelenler bizi "Çocuk arabasıyla geçemezsiniz, çok kalabalık, geri dönün" diye uyarmaya başladı. Ben zaten tırsmaya başlamıştım hemen geri döndük. Hemen derken çocuk arabasını o kalabalıkta döndürmek o kadar da "hemen" olmuyor orası ayrı. 

Ara sokaklardan sahile inip Çiçek Pazarına ulaştık. Önce tanıyamadık çünkü değişmiş, sanki küçülmüş. Yenilemişler göya ama biz eski halini daha çok seviyorduk. Ayrıca anlamsız basamaklar koymuşlar, arabayla in çık çok zor oldu. Amacımız Cimcime'ye çiçekleri ve hayvanları göstermekti. Eskiden etrafta bir sürü çiçekci olurdu hiçbiri kalmamış. Hepsi dükkanlarında. Dükkanlar zaten minicik bizim araba çocuk arabalarının limuzini . Olmadı yani istediğimiz gibi. Ayrıca bizimki her gördüğü hayvana "ben onu sevicem, ben onu öpicem" diye tutturunca fazla gezemedik. Evimizin dibinde petshop dururken denizleri aşıp Eminönünden Cimcime'ye su kaplumbağası aldık. Eviydi yemiydi kayasıydı taşıydı derken 5 gr kaplumbağanın 5 kilo eşyasını taşıdık.   


Sonra baharatlarımızı almak için Mısır Çarşısına girdik. Mısır çarşısı bu kadar pahalı mıydı yoksa yıl sonu olduğu için acaba biz mi fakirleştik diye düşündük. Çarşıya ayıp olmasın diye azıcık karabiber, zencefil ve 2 muskat cevizi ve Cimcime için o kocaman hurmalardan alıp çıktık. Cevizli sucuklarda, lokumlarda gözümüz kaldı.    

Mısır Çarşısının ışıklarından şaşkına dönen Cimcime

Cimcime'nin "öpiciklerinden" zor kurtulan horoz

Eminönü'nde bir garip Cimcime.

Geldim Gördüm Kaplumbağa'yı kaptım.

Cimcime ve kaplumbağası Bayık

Eve geldiğimizde hepimiz yorgunluktan sürünüyorduk. Trafik deli gibi olduğu için babamız extradan sürünüyordu. Eve gelir gelmez ilk olarak kaplumbağa Bayık evine yerleşti. Onun da yemeyenini bulmuşuz. Yerini mi suyunu mu sevmedi ama hiç yem yemiyor. Cimcime'ye de kötü örnek oluyor. 

Bir daha Cimcimeile Eminönüne gidersek hafta içi gitmeyi unutmam inşallah.