2 Aralık 2013 Pazartesi

Cimcime'nin Eminönü Gezisi

Geçen Cumartesi havalar hala soğumamışken Cimcime'yi de alıp Eminönü'ne gittik. Tabi yine anormal bir kalabalık vardı. Varışımız öğle saatlerini bulduğu ve yanımıza Cimcime olduğu için önce yemek yiyelim de çocuk açlıktan telef olmasın dedik. Bir dost tarafından tavsiye edilen Virginia Angus diye küçük bir Burger ve Steakhouse'a gittik. Eminönündeki sokak ve caddelerin isimlerini hiç bilmem, tamamen doğaçlama olarak gezerim.Virginia Angus'un bulunduğu sokağa daha önce girmiş olmama rağmen fazla ilerlemeyip sağda soldaki incik boncukçularda takılı kaldığım için bu cafeyi daha önce hiç görmemişim. Yokuş yukarı çocuk arabasıyla tırmanmak zor da olsa löp löp angus bonfilesinin hayaliyle zoru başardık. Hatta şansımıza hiç beklemeden koca arabayla sığışabileceğimiz bir yer bile bulduk. 

Angus'lar Virginia'lı değil Sakarya'lıymış. Yani etler ithal değil, %100 yerli besi angusmuş. Lokum denilen bonfile gerçekten de bildiğin lokum, diğer etler bana göre değil pek beğenmedim. Bu arada bonfileyi orta pişmiş sipariş edince ortası iyice çiğ geliyor. Türk damak tadına göre sanırım iyi pişmiş demek gerekiyor sipariş verirken. İyi pişmiş demeyi akıl edemediğimiz için Cimcime'nin köfteleri de çiğ gibiydi ve sadece kenarlarda iyi pişmiş yerleri yedirip gerisini bıraktık. Kalan kısım yeni çekilmiş kıyma gibiydi resmen.  

Köftesini bekleyen acıkmış Cimcime

Yemek faslından sonra Hasırcılar'dan Çiçek Pazarı ve Mısır Çarşısına doğru ilerlemeye başladık. Kuru Kahveci Mehmet Efendi'ye yaklaşırken Namlı'nın filan civarında aksi yönden gelenler bizi "Çocuk arabasıyla geçemezsiniz, çok kalabalık, geri dönün" diye uyarmaya başladı. Ben zaten tırsmaya başlamıştım hemen geri döndük. Hemen derken çocuk arabasını o kalabalıkta döndürmek o kadar da "hemen" olmuyor orası ayrı. 

Ara sokaklardan sahile inip Çiçek Pazarına ulaştık. Önce tanıyamadık çünkü değişmiş, sanki küçülmüş. Yenilemişler göya ama biz eski halini daha çok seviyorduk. Ayrıca anlamsız basamaklar koymuşlar, arabayla in çık çok zor oldu. Amacımız Cimcime'ye çiçekleri ve hayvanları göstermekti. Eskiden etrafta bir sürü çiçekci olurdu hiçbiri kalmamış. Hepsi dükkanlarında. Dükkanlar zaten minicik bizim araba çocuk arabalarının limuzini . Olmadı yani istediğimiz gibi. Ayrıca bizimki her gördüğü hayvana "ben onu sevicem, ben onu öpicem" diye tutturunca fazla gezemedik. Evimizin dibinde petshop dururken denizleri aşıp Eminönünden Cimcime'ye su kaplumbağası aldık. Eviydi yemiydi kayasıydı taşıydı derken 5 gr kaplumbağanın 5 kilo eşyasını taşıdık.   


Sonra baharatlarımızı almak için Mısır Çarşısına girdik. Mısır çarşısı bu kadar pahalı mıydı yoksa yıl sonu olduğu için acaba biz mi fakirleştik diye düşündük. Çarşıya ayıp olmasın diye azıcık karabiber, zencefil ve 2 muskat cevizi ve Cimcime için o kocaman hurmalardan alıp çıktık. Cevizli sucuklarda, lokumlarda gözümüz kaldı.    

Mısır Çarşısının ışıklarından şaşkına dönen Cimcime

Cimcime'nin "öpiciklerinden" zor kurtulan horoz

Eminönü'nde bir garip Cimcime.

Geldim Gördüm Kaplumbağa'yı kaptım.

Cimcime ve kaplumbağası Bayık

Eve geldiğimizde hepimiz yorgunluktan sürünüyorduk. Trafik deli gibi olduğu için babamız extradan sürünüyordu. Eve gelir gelmez ilk olarak kaplumbağa Bayık evine yerleşti. Onun da yemeyenini bulmuşuz. Yerini mi suyunu mu sevmedi ama hiç yem yemiyor. Cimcime'ye de kötü örnek oluyor. 

Bir daha Cimcimeile Eminönüne gidersek hafta içi gitmeyi unutmam inşallah. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder