Bir haftadır yatıya misafirimiz var. Eskiden yatıya misafir denince evin annesinin tüyleri diken diken olurdu. Bizde öyle olmadı. Öncelikle evimiz rahat ve yeterli olduğu için evde zorluk çekmedik. Ben de Cimcime doğduğundan beri düzen intizam konularında oldukça geniş davranır oldum. Evin düzeni bozulmasın diye insanların sinirinin bozulmasına gerek olmadığını düşünüyorum. O yüzden artık kasmıyorum. Eee tabi evin hanımı rahat olunca misafir de rahat ediyor.
Misafirlerimiz eşimin kuzeni, eşi ve çocukları. Aslen Fransız vatandaşı olmakla beraber Kanada'da yaşamaktalar. Baba Türk ama Türkiye'ye sadece iki kere gelmiş. O yüzden de evde dil konusunda bir cümbüş var. Baba dışında kimse Türkçe bilmiyor. Babanın Türkçesi de çat pat. Kendi aralarında Fransızca bizimle de yarı Fransızca yarı İngilizce anlaşıyorlar. Bakıcı hiçbir dili bilmiyor, arada kendi kendine Türkmence konuşuyor, muhtemelen küfrediyor. Türkçesi de çat pat ama herkesle gayet iyi anlaşıyor.
Çocuklardan biri henüz 6 aylık tombiş mi tombiş bir erkek bebek, diğeri 3 yaşında dünya tatlısı bir kız. Kızların enerjisi hiç bitmiyor bütün gün koşup duruyorlar. Bazen bıcır bıcır bir Fransızca şarkı bazen bizimkinden Pepe'nin Annem şarkısını dinliyoruz. Anne ve Baba'nın cesaretlerine hayran kaldım. Ailecek 1,5 aydır tatildeler ve Kanada'dan çıkıp Kaliforniya, Atlantik Okyanusunun ortasındaki Cook Adaları ve Avustralya'dan sonra Türkiye'ye gelmişler. Buradan da Fransa'ye geçecekler. Fransa'da uzun kalıp direkt Kanada'ya dönebilir veya kısa kalıp başka ülkelere gidebilirlermiş. Henüz karar vermemişler, çünkü 1,5 ay daha izinleri var, zamanları bol. Kanada'da doğum izni 12 ay ve bu izni anne ve baba paylaşabiliyor. Mesela 6 ay anne 6 ay baba izin alabiliyor. Bu izinleri iki ebeveyn aynı anda veya farklı zamanlarda alabiliyor. Bizim zavallı 4 aylık doğum iznini düşününce insanın ağlayası geliyor. Neyse bizim aile 9 ay anne 3 ay baba olarak izin almış ve 3 aylık bir tatile çıkmış. 6 aylık bir bebek, 3 yaşında başka bir bebek, bir sürü çanta valiz bavul, çocuk puseti ile seyahat etmek için gerçekten çok cesur olmak gerek bence. Ben Cimcime 6 aylıkken alışveriş merkezine bile gitmeye tırsıyordum. Gidersem de yorgunluktan ve stresten gerim gerim gerilip ne alışverişten ne de merkezden zevk alıyordum.
Ama anladım ki bizden batıdakiler çocuklarını hayatlarına adapte ediyor. Biz hayatımızı çocuğumuza göre yönlendiriyoruz. Böylece aslında yapmak istediğimiz bir çok şeyden çocuk rahatsız olur korkusuyla vazgeçiyoruz. Çocuğu pamuklara sarıp büyütmeyi tercih ediyoruz. Onlar çocuklarını rahatsızlıklara rağmen o rahatsızlıkların içinde o rahatsızlıklara alıştırarak büyütmeyi tercih ediyorlar. O yüzden onlar dünya insanı olurken, her yerde rahat ederken biz 10 gün evden ayrılasak sıla özlemi çekiyoruz. Batılıların çocuğum oldu hayatımı ona adamam gerek gibi bir düşünceleri yok, kendi hayallerinden vazgeçmiyorlar. Bu metodla da gayet güzel çocuklar büyütebiliyorlar. Hatta belki daha da iyi yapıyorlar. Kendi istekleri de ertelenmediği için mutlu oluyorlar. Mesela 3 yaşındaki kızımız gayet uyumlu, uslu ve sakin. Boya kalemleri ve boyama kitabıyla, puzzle ve legolarıyla saatlerce sakin sakin oynayıp kimseye sorun çıkarmıyor. Önüne ne koyarsan az da olsa yiyor. Akşam saat 8:30'da hiç itiraz etmeden tıpış tıpış gidip yatağına yatıyor ve kendi kendine uyuyor. Ev tatil köyü otel pansiyon farketmiyor. Kurallar her yerde kural ama ısrar yok. Anne baba sakin, çocuk sakin.
Erkek bebek ise gerçekten uslu bir bebek. Henüz oturamadığı için bu yaşlarda genelde kucak için ağlar çocuklar. Bu öyle değil , koyduğun yerde agucuk bugucuk sesler çıkarıyor, gülücükler saçıyor. Arada sırada ağlıyor tabii sonuçta bebek. Ama genelde sessiz ve sakin bir bebek diyebiliriz.
Biz çalışmaya devam ettiğimiz için sadece haftasonu beraber gezme fırsatımız oldu. Cumartesi günü güzel bir kahvaltı ettikten sonra Büyük Adaya gitmeye karar verdik. Adalara Kadıköy'den gitmeye çalışmak bir hataymış bunu gayet uzun ve sıkıcı bir şekilde anladık. Yeterli vapur seferi yok, olan da saatinde kalkmıyor, kalkan vapur her adaya tek tek uğradığı için yolculuk 1,5 saat sürüyor. Üç çocukla 1,5 saat çok kalabalık bir ortamda kapalı kalmak çok yorucu bir şey. Çocukları oyalamak için türlü maskaralık yapmak gerekiyor.
Ada kalabalık olmasına rağmen çok güzeldi. Hafif bir esinti olduğu için çok bayılmadık sıcaktan. Fayton turumuzu, yürüyüşümüzü yaptık, güzelim evleri, yemyeşil bahçelerin arasında denizi seyrettik, balığımızı, dondurmamızı yedik ve yine aynı vapur keşmekeşi içinde Kadıköy'e döndük. Zamanımız kısıtlı olduğu için tam keyfine varamadık, tadı damağımızda kaldı.
Pazar gününe Pierre Loti'nin muhteşem manzarası eşliğinde, çay ve simit ile başlayıp Haliç'te tekne turu ile devam ettik. Sonra karşı kıyıya geçip Üsküdar, Salacak Plajı ve Kız Kulesi üzerinden eve döndük. Her ne kadar balık mevsimi olmasa da Üsküdar Balık Pazarından aldığımız balıkları ızgaraya atıp misafirlerimize bir Rakı-Balık akşamı yaşattık. Hafta içi misafirlerimiz gündüz şehri gezerken biz işlerimize gittik. Sonra hepimiz akşam yemeği için evde buluştuk, beraber Türk-Fransız yemekleri yapıp sofra kurduk. Uzun sohbetler ettik. Bazı akşamlar hep beraber Küçüksu'ya uzanıp Rumeli Hisarının ışıklarıyla yıkanan boğazı seyrettik.
Biz yatılı misafirlerimizle çok iyi vakit geçirdik. Tüylerimiz diken diken olmadı. Arkalarından su dökeceğim ki yine gelsinler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder